facebook duvarıma zevzek bi arkadaşım, işin gücün blog olmuş, akıllı ol, başka şey kalmadı mı mealinde bişeyler yazıktırmış. bir eklenti sayesinde her yazım duvarımda görünüyor ve son bir hafta içinde blogger'a uygulanan sansürle ilgili gelişmeleri haber veriyorum ya, meseleyi gereğinden fazla abarttığımı düşünmüş olmalı.
sonra, bir yerlerde okuduğum "kalem aklın dilidir" sözü geldi aklı birden ve o zevzek arkadaşın wall'una yapıştırıverdim hemen: "oral seks iyidir, kalem aklın dilidir!" diye.

blogger'a uygulanan sansürün nedeni, digiturk'un maçlarının nasıl şifresizce izlenebileceğini açıklayan blogların varlığı gerekçesiyle yaptığı başvuruydu. diyarbekir sulh bilmemne mahkemesi de, o bloglara müeyyide uygulamayı değil, tüm blogger'ı bodoslama kapatmayı uygun bulmuştu. daha doğrusu yasal mevzuat, bu bodoslama dalışa müsaade eder biçimde düzenlenmişti. sansüre derhal çeşitli tepkiler oluştu. istanbul barosu mesela, iletişim grubu avukatları aracılığıyla tepki verdi. blog yazarları ayağa kalktı. derken yasak kalktı, adeta bayram havası yaşandı, forumlardaki iyimser yorumlar çoğaldı.

oysa ki, bu gün öğrendik, blogger şartlı olarak açılmış! yani erişimi engelleme kararı, eksik olan delillerin mahkeme heyetinin eline ulaşıncaya kadar kaldırılmış. sonuçta heyetin, şikayetçilerden istediği deliller gelince sansür tekrar başlayabilir. bize de örtün, örtün, açıkta bişey kalmasın demek düşüyor.

Çarşamba, Ekim 29 0 yorum



bu post, uluslararası bir tepki günü olan "blog action day"in bu yılki konusu olan yoksulluğu açıklayabilmek amacıyla burada. video, bence yoksulluğa karşı gelmiş geçmiş en önemli metin niteliğinde olan manifesto'nun hakikaten kıyak bir izahı...

Çarşamba, Ekim 15 0 yorum

şu 35 bin kayıp verdik meselesini ele almak istiyorum bugün. dün bir baktım da nette; bu kayıpların 28 bin küsuru pkk'li militanlardan. 5 bin 500 kadarı güvenlik güçleri, üstü siviller: memleketin "savaş üstü sivil" ölü sayısı, resmi kaynaklara bakacak olursak bin 500.

genelkurmayın lisanında sivil kelimesi daha çok "örgüt yandaşlarını" ifade ettiği için, bin 500 sivil, muhtemel ki pkk saflarına yazılabilir.

öyleyse tablo şudur arkadaşlar: 25 yıldır süren savaşta pkk 30 bin, Türrk ordusu 5 bin kayıp vermiştir.

bu bakış açısıyla aktütün kıyamında 17'ye 25 hesabı çok anlamlıdır. eski paşalar kahramanca bir muhasebe direnişiyle, bu hesabı tutturmuşlardır. uğur dündar'ın anlatımına göre "aktütün'de destan yazılmıştır."

evet, az önce değindim, her eli kalem tutan, aklı 4 işleme yatan vatan evladı bilecektir ki, 25 yılın sonunda 30 bine 5 bin'dir aslında oran. bir kayıptan asla ve kat'a sözedilemez! sözeden haindir!

bizim Türrk tarafımız hep böyle zaferler kazanır durur. kıymetini bilmeyiz nedense ama biz onların. kıymet bilmezliğimizdendir yüreğimizin sıkışması, bunalmalarımız, kalp yetmezliklerimiz. ee, yorulduk, 25 koca yılda ıkına pıkına sonunda ilkokulda bir türlü tadamadığımız hazzı tuttuk, matematik insanı olduk. artık kümülatif faiz oranlarını, anlık pariteleri bile hesaplayabilecek kalpsizleriz biz.

kürt tarafımız beni çağırıyordu kabusumda...

Cuma, Ekim 10 2 yorum


kapitalizmin krizi üzerine çok şey yazılıp söyleniyor. pek çok yorumcu devletlerin banka kurtarma operasyonlarının sonuçlarından umutlu. 10/02/2008 tarihli yazımda dile getirmeye çalıştığım gibi, pek çok serbest piyasa mümini şimdilerde kapitalizmin daha denetimli bir yapıya kavuşması gerektiğini ileri sürüyor. ekonomi yazarlarına bakacak olursanız krizin sorumlusu kendini bilmez birkaç banker. onların devlet eliyle kurtarılmasıyla sorun aşılabilir. oysa amerikan halkı sokaklarda "bankaları değil halkı kurtarın" diye yürüyor. ilk tasarının abd temsilciler meclisinden geçmesini engelleyen de bu öfkenin yarattığı basınçtı.

aslında krizin sol bir değerlendirilişine bu gün her zamankinden fazla ihtiyaç var. bu açıdan gözüme ilişen en ciddi yazı britanya'da yayınlanan socialist worker gazetesinden yapılan bir çeviri oldu. aşağıda konunun soru-cevap yöntemiyle ele alındığı krizin gerçekten antikapitalist bir yorumunu okuyacaksınız.

1. bankacılık sistemindeki mevcut krizin altında yatan nedir?
çalkantının kaynağı abd’deki “alt-gelir grubu” mortgage denilen piyasada, bu piyasanın bir yıl önce çökmesi “kredi sıkışmasına” yol açtı.
bu piyasa, kredi verenlerin mortgage satmak için yeni hedefler arayışı sonucunda ortaya çıktı.
durumları kredi almaya uygun olmayan, düşük gelirli insanlara fahiş faiz oranlarıyla kredi vermeye başladılar.
yani insanlar ödemeleri olanaksız borçların altına girdiler. insanların bu miktarda borçları geri ödeyemeyeceği ortaya çıkınca piyasa çözülmeye başladı.
ancak elde patlayan krediler sadece mortgage veren kreditörleri etkilemedi. mortgage borçlarındaki “ikincil piyasa” yüzünden dünya finansal sistemine yayıldı.
mortgage borçları yeniden ambalajlanıp diğer kurumların alıp sattığı tahvillere dönüşmüştü. bunların ticaretini yapanlar ve bankalar bu tahvillerin değeri üzerinde spekülasyon yapmaktaydılar.
geçen yıl insanlar mortgage ödemelerini yapamaz hale düşünce, bu tahvillerin sanıldığından çok daha riskli bir yatırım aracı olduğu ortaya çıktı.
ama borçlar yeniden yeniden paketlenip birbirine satıldığından kimse ödenemeyecek borcun en son kimin elinde patlayacağı veya miktarının ne olduğundan emin değildi. bankalar geri alamama korkusuyla birbirlerine borç vermeyi durdurdu.
“kredi sıkışmasına” bu yol açtı – eskiden bol olan bankalararası kredi ansızın kurudu.
bankalar günlük işlemleri sırasında birbirlerinden kısa vadeli kredi şeklinde borç alır verirler.
northern rock gibi bazıları, günlük işlemlerini finanse etmek için geleneksel yöntem olan müşterilerinin tasarruf hesaplarındaki mevduatları kullanmak yerine bu tür kısa vadeli borçlanmayı yoğun bir şekilde kullanıyordu.
bankalararası krediler kuruyunca northern rock felakete sürüklendi. hükümet northern rock’ı geçen sene kamulaştırdı.
spekülasyon krizi besledi. yatırımcılar ve ticaret yapanların güveni sarsılınca paralarını başka yere taşıdılar, bunu gören diğerleri de paniğe kapılarak onları takip etti.

2. kriz spekülatörlerin suçu mu yani?
bankalar çökerken bazı kişilerin bu çöküşlerden milyonlarca sterlin kazandığı inanılmaz durumlara şahit olduk.
bunu “açığa satış” ile yaptılar. genellikle “hedge fonları” denilen gizli finansal gruplar adına çalışan tüccarlar, hisse senetlerini önceden belirli bir süreliğine “krediyle” satın alırlar.
fiyatların düşeceğini umarak bu hisseleri hemen satar ve daha sonraki bir tarihte geri satın alırlar – hisselerin fiyatı düştüyse aradaki fark ceplerine kalır.
borsanın oyun odalarında bile hileli işler hoş karşılanmaz. dolayısıyla hükümet belirli hisse senetleri için kısa bir süreliğine bu uygulamayı durdurdu.
devrimci sosyalist karl marks’ın dediği gibi finansal sistem “en etkin kriz ve dolandırıcılık araçlarından biridir.”
örneğin “şirket içinden bilgi satın alarak borsada ticaret” yasadışıdır. ancak bir şirketin bir şey ilan edeceğini, bunun iyi veya kötü olduğunu önceden bilmek, yani şirketin hisselerini almalı mı yoksa satmalı mıyı önceden bilmek son derece karlıdır.
abd borsasındaki 172 şirket birleşmesi üzerinde yapılan bir araştırma hepsinde de önceden içerden bilgi sızdırıldığını ortaya koydu.
ama kriz sadece birkaç dolandırıcı tüccar yüzünden çıkmadı. bütün mali sistemin kaotik yapısından kaynaklandı.
geçen hafta hbos bankasının başının derde girmesinin sebebi açığa satışlar değil bankanın büyük çaplı borçlarıydı. bankanın çöktüğü gün alıp satılan hisselerinin sadece yüzde 3’ü bu tür işlem gördü.

3. merkez bankaları piyasayı kurtarabilir mi?
abd hükümeti kötü borçları yani geri ödenemeyen borçları devralmayı kabul etti. bu durumda ülkenin borç açığı devasa boyutlara ulaşacak.
piyasalar tekrar serbest düşüşe geçerse abd’nin aynı çapta tekrar müdahale etmesi zorlaşmış olacak.
yılın başında abd hükümeti tahvil sigorta eden dev şirketleri devralırken devlet müdahalesinin işe yaradığı söyleniyordu.
mart’ta bear stearns’i kurtardıklarında ve bu ayın başında mortgage devleri freddie mac ve fannie mae’yi kamulaştırdıklarında aynı şey oldu.
abd, ingiltere ve diğer büyük devletler bankalar ucuza borç bulabilsin diye devasa miktarda kamu parasını sisteme enjekte ettiler.
ama bu daha ne kadar sürdürülebilir, bunun da sınırları var. örneğin şu an dolaşımdaki borçların miktarı dünya ekonomisinin bir yılda ürettiği toplam değerden çok daha büyük.
bütün bu müdahalenin hisse senedi fiyatlarını kısa bir süreliğine arttırmak dışında bir işe yarayacağının garantisi yok. bu yapılan borsaya bedava para vermek demek ama kriz devam ederse bu para asla geri dönmeyebilir. 1930’larda wall street’in çöküşünden sonra abd aynı şeyi denediğinde olan buydu– ekonomik kriz şiddetlenmeye devam etmişti.
çin hükümetinin elinde milyarlar değerinde abd hükümet bonosu var, herhalde bunların değeri hakkında oldukça endişelidirler. daha da önemlisi abd hükümeti de harcayabileceği üst sınıra neredeyse ulaşmış durumda.
bu arada finansal kurumların yeniden kredi vermeye veya yatırım yapmaya başlayacaklarına dair hiçbir işaret yok– nakitte kalmak istiyorlar. bu daha ekonominin geri kalanını da tehdit ediyor.
1990larda japon hükümeti benzer bir durumu sınırlandırmak ve tersine çevirmek için büyük miktarlar harcadı. sonunda muazzam miktarda borç geri ödemelerinin altına girdi bu da on yıl süren ekonomik gerileme dönemine yol açtı.
devasa abd ekonomisinin kısa vadedeki çöküşü engellemek uğruna kendini daha uzun süreli bir bunalıma mahkûm ettiği kaygıları var.
wall street’in mali egemenliğinin yediği bir darbe de abd’nin kudretli yatırım bankalarının çökmesi.
ekonomik açıdan yaralı bir abd halen dünyanın bir numaralı askeri gücü ve bu şartlarda bu gücü kullanmaya eskisinden daha istekli olacaktır.

4. neden devlet bazı şirketleri kurtarırken diğerlerini kurtarmıyor?

son haftalarda fannie mae ve freddie mac’in devralınmasında olduğu gibi finansal kurumları kurtarmak için büyük çaplı devlet müdahaleleri yaşandı. bu kurumlar için “batmak için fazla büyük” denildi.
ama birkaç gün sonra dev lehman brothers’ı kurtaramadı.
egemen sınıfın krize bir çözümü yok. en iyi tepkinin ne olacağı konusunda kendi aralarında bölünmüş durumdalar. batan bankaların kapitalizmi ve sistemin sıradan insanlar nezdinde inandırıcılığını nasıl etkileyeceğinden endişeleniyorlar.
ingiltere başbakanı gordon brown lloyds tsb’nin hbos’u devralmasını ayarladı. hbos’un iş yapabilmek için her gün milyarlarca sterlin borç alması gerekiyordu, kredilerin sıkışması –ve artan maliyeti- bunu zorlaştırdı.
hükümet ingiltere’nin en büyük mevduat bankasının batmasına göz yumamazdı. ingiltere’deki her beş mortgageden biri hbos’dan alınmış ve her on kişiden birinin hbos’ta hesabı var.
devletin bir bankayı kurtarıp kurtarmayacağı zamanlamaya da bağlı. bazen egemen sınıf sistemin bir iflası kaldırabileceğine ve olayın daha ciddi hasara yol açmayacağına inanabilir.
devletler kendi borç seviyelerini de düşünmek zorundalar – şirketi kurtaracak para var mı yok mu diye. ayrıca devlet müdahalesi ideolojik sorunlara da yol açar – şirketleri devletleştirmek 1980’lerden bu yana dünyaya egemen olan yeni liberalizme aykırı.
ancak ekonomik kriz kapitalizme içkin olduğundan yöneticilerimiz bu sorunu temelli olarak çözemezler, kendi aralarındaki bölünme yüzünden de müdahaleleri tutarsız olur.

5. kapitalizm neden büyüme ve çökme çevrimlerini takip eder?
şimdi tanık olduğumuz kaos sadece kapitalizmin en sonuncu krizi. küresel ekonomi son 35 yılda bir dizi kriz yaşadı; 1973, 1990-93, 1998 ve 2001-2 bunlar arasında.
kar oranları 1973 krizi öncesindeki düzeyine halen dönemedi. her bir ekonomik kriz sona erdiğinde serbest piyasanın peygamberleri bize sistemdeki bütün sorunların giderildiğini söyler. sonra bir sonraki ekonomik krizle hepsi yeniden paniğe kapılır.
bu büyüme çökme çevrimleri kapitalizmin rekabetçi ve anarşik doğasından kaynaklanıyor. ekonominin merkezi bir planı olmadığından her bir şirket bir ya da daha fazla mal üreterek pazarın en büyük kısmını ele geçirmeye çalışır.
sonunda ihtiyaç duyulandan fazla mal üretilmiş olur ve bunlar elde kalarak stoklarda birikir – karlar düşer, şirketler batar ve işçiler işten çıkarılır.
işçilerin mal almak için daha az parası olunca kriz daha da kötüleşir ve sistem dibe vurur.
bazı şirketlerin batması sistemin tekrar canlanmasına yardımcı olur çünkü rakipleri onların teknolojisi ve piyasa payını ucuza satın almıştır.
bütün bunların altında sistemin temel bir sorunu yatar – kar oranlarının düşme eğilimi.
karl marks bu eğilimi 100 yılı aşkın süre önce saptadı. bu gerçekleşen karların düştüğü anlamına gelmiyor – şirketler halen milyarlar kazanıyor çoğu karlarını arttırıyor. ancak zaman içerisinde yatırımlarının getiri oranı azalma eğilimindedir.
çünkü gerçek değer, işçilerin çalışmasından kaynaklanır. insanların çalışarak ürettiği değer, ücretler olarak geri kazandıklarından fazladır.
yani kapitalistler işçilerin çalışmasının yarattığı değerin bir kısmını çalmaktadırlar. “artı değer” denilen bu fark karın temelidir.
ancak patronlar rekabet baskısı nedeniyle işgücüne yatırdıkları miktarı azaltmaya çalışırlar.
bunun yerine işgücüne daha az para ödemelerini sağlayacak yeni teknolojilere yatırım yaparlar. yeni teknoloji ve makineler sayesinde aynı sayıda veya daha az işçiyle aynı miktarda malı üretebilirler.
ayrıca işçilerin sömürü oranını da arttırmaya çalışırlar – yani insanları daha az paraya daha çok çalıştırırlar.
şirketler yeni teknolojiye yatırım yaparak rakiplerini geride bıraktıklarından kısa vadede kazançlarını arttırabilirler. ama diğer şirketler de aynısını yaptığında, bu avantaj ortadan kalkar ve patronların karlarını arttırmak için yeni yollar bulması gerekir.
kar oranlarının düşme eğilimi kapitalistleri sürekli yeni para kazanma yolları aramaya iter.
bunu yeni piyasalar yaratarak veya spekülatif balonlar şişirerek yapabilirler.
bunlar ekonomiyi geçici olarak yüzdürebilir ve sorunları gizleyebilir. ama kriz kapitalizmin işleyiş biçimin içinde mevcut olduğundan aynı sorunların gelecekte tekrar ortaya çıkması kaçınılmazdır.

6. finansal piyasalar nedir?
en basit haliyle finansal piyasa büyük bir kumarhanedir ama kapitalizmin işlemesi için vazgeçilmezdir.
kapitalizm karlarını en yükseğe çıkarmak için birbirleriyle rekabet eden şirketlere dayanan bir sistemdir. şirketler genellikle karlarının bir kısmını yeni teknolojiye yatırarak rakipleri üzerinde avantaj yakalamaya çalışırlar.
ancak kapitalistlerin karlarını derhal değerlendirebilecekleri bir alan yoksa veya yatırım yapmaları gerektiği halde yeterli sermayeleri yoksa bankacılık sistemi, borsa ve benzeri kuruluşlar yatırımı finanse edecek araçlar sunar.
ayrıca bu kurumlar diğerlerinin karlarını değerlendirebilecekleri alanlar da sağlar. örneğin bir kapitalist daha sonra yatırım yapma umuduyla banka hesabında para biriktiriyor olabilir. banka o parayı şimdi yatırım yapmak isteyen başka bir kapitaliste borç verir.
ancak finansal sistem aynı zamanda bir istikrarsızlık kaynağıdır. şayet kar oranlarında ani bir düşüş olursa veya piyasada güven kaybı yaşanırsa orta çıkan panik bu kanaldan sisteme yayılabilir.
modern kapitalizmde hisse senetleri kendi başlarına bir hayat yaşamaya başlayabilir. zenginlerin hisse senetleri ve tahvillerin, döviz kurlarının veya diğer yatırım araçlarının fiyatı üzerine spekülasyon yaptığı büyük kumarhaneler ortaya çıkar – new york’taki wall street veya londra borsası gibi.
düzenleme ve sınırlamaları kaldırma şeklindeki neoliberal politika piyasa kumarhanelerinde kumar oynamanın birçok yeni türünün doğmasına yol açtı.
sözgelimi vadeli iş sözleşmeleri (futures contracts) belir bir malın fiyatının belirli bir tarihte ne olacağı hakkındaki muazzam bahisleri içerir.
vadeli (futures) işlemler türev işlemlerin en basit örneğidir – türevler, değeri daha basit başka bir işlemden “türetilen” finansal araçlardır. bu “türevler” tüccarların hisse veya borç senetlerinin fiyatları hakkında karmaşık bahislere girebilmesine izin verir, hem de bu senetlere sahip olmadıkları halde.
2007 sonunda bütün türevlerin teorik değeri 596 trilyon dolar idi.
piyasaların bu şekilde helezonik olarak büyümesi finansal sistemi küresel çapta birbirinin içine geçirir. ancak işler kötü gittiğinde de toptan kaosa yol açar.
örneğin geçen yıl çöken mortgage borçları piyasasının etkileri.
şirketler borçları ellerinde tutup faiz ödemelerini toplayacaklarına, bunları birleştirerek borç senedi olarak başkalarına sattılar. başka birileri bu borç senetlerinin fiyatı üzerine bahse tutuştu.
başka bazı kurumlar da bu borç senetlerini sigortalayarak, borcun geri ödenememesi riskini üstlendi (elbette sigorta primleri karşılığında) – (cds, credit default swaps).
abd’nin en büyük dördüncü yatırım bankası lehman brothers’ın yakınlarda batması, sigorta şirketlerinin elinde borç senedi olanlara multi milyar dolarlar tutan ödemeler yapmasına yol açtı.
bu sigorta alış verişleri iki şirket arasında yapıldığından kimse kimin kime ne kadar borcu olduğunu – veya geri ödenip ödenmeyeceğini bilemiyor.

7. finansal kriz ekonominin geri kalanını etkiler mi?
ekonominin geri kalanı finansal piyasalarda olanlardan etkilenir. “gerçek” ekonomi işçiler ve kapitalistler arasındaki bölünmeye dayanır. kapitalistler işçileri istihdam ederek onlara ürettikleri değerin genellikle çok altında bir ücret öderler.
finansal piyasalar karl marks’ın deyişiyle “hayali seymaye”dir. bunların faaliyetleri ne yeni servet yaratır ne de üretimi arttırır. işçilerin yarattığı karlarla kumar oynanmasıdır – ve bunlar nihayetinde gerçek ekonominin gidişatına bağlıdırlar.
hisse senetlerinin iddia edilen değeri ne kadar abartılmış olursa olsun, şirketin ödediği kar paylarının seviyesiyle ilişkilidirler ki bu da kara bağlıdır. karlar düşüyorsa şirket kar payı ödemesi yapamaz ve hisse değerleri düşer.
piyasalar bir süreliğine gerçek karlara denk düşen değerlerin çok üzerine çıkabilir. bu durum spekülatif bir balon yaratır ki sonunda balonun patlaması kaçınılmazdır.
böylesi bir şey olduğunda bunun gerçek sonuçları olur. örneğin hedge funds denilen yüksek riskli yatırım fonlarının belli başlı yatırımcıları emeklilik fonlarıdır. kumar oynadıkları fişler sıradan insanların emeklilikleridir.
finansal sektördeki kriz gerçek ekonomiye de geçer. kredilerin kuruması sadece bankerlerin işinden olması değil gerçek şirketlerin batması da demektir.
ingiltere’de okullar ve hastanelerde iş yapan pfı (özel finansman inisiyatifi) şirketlerine hükümetin ödediği milyarlarca sterlin, para piyasalarına yatırılmış durumda. piyasayı kurtarmak için yapılan her bir kurtarma operasyonu veya yatırım, kamu hizmetlerine harcanabilecek kamu parasının patronlara verilmesi demektir.

8. bu krizin sıradan insanlar üzerindeki etkisi ne olacak?
kriz hakkında yorum yapanlar 1930’ların büyük bunalımının tekrarlanmak üzere olduğu şeklinde spekülasyonlar yapıyorlar. o dönemle benzerlikler var – sözgelimi spekülasyon ve kredilerin krizde oynadığı rol.
ancak doğrusu 1930’lar tarzı dramatik bir krizle mi yoksa daha uzun bir durgunluk ve daralma dönemiyle mi karşı karşıya olduğumuzu kimse bilmiyor.
kesin olan bir şey var – bizi yönetenler aynen 1930’larda yaptıkları gibi krizin faturasını işçi sınıfına ödetmek isteyecekler. işten çıkarmalarda ve işsizlikte şimdiden önemli artış görüyoruz, daha fazla iş kaybı tehlikesi de gündemde. ingiltere’de ev piyasası neredeyse durma noktasına geldi.
finansal sektörde kriz bankaların insanlara ve işletmelere borç vermeye çok daha az gönüllü olması demek. bunun çeşitli sonuçları var.
ekonomi bir süredir ucuz kredi bolluğu ile ayakta duruyordu. ücretler düşük tutulsa da insanlar kredi sayesinde tüketici mallarını alabiliyorlardı.
artık ucuz kredi yok – üstüne artan hayat pahalılığı, ücret sınırlandırması ve işsizlik korkusu – insanlar daha az harcıyorlar. bu da ekonominin sorunlarını büyütüyor.
hükümetler kapitalizmin tekerlerini yağlamaya çabalayarak finansal sektöre milyarlar pompalıyorlar.
bir şirketin batmasının ekonominin geri kalanını olumsuz etkileyeceğini düşündüklerinde şirket de kurtarıyorlar.
bunlar ülkelerin bütçe açıklarını büyütüyor.
northern rock’ın devletleştirilmesi yüzünden ingiltere’nin ulusal borcuna 87 milyar sterlin daha eklendi. ulusal borç ingiltere’nin ulusal gelirinin yüzde 43,3’üne ulaştı.
diğer yandan işsizliğin artması ödenen vergilerin azalması anlamına geliyor. yeni işçi partisi ve muhafazakâr parti bütçe açığıyla baş etmek için devlet harcamalarında kısıtlama yapmayı dolayısıyla kamu hizmetleri ve emeklilik maaşlarını kısmayı deneyecekler.
özel şirketler çalışanlarının emeklilik öncesindeki son maaşlarının miktarına dayalı emeklilik ödemesi programlarına saldırarak masraf azaltmaya çalışacaklardır.

9. saldırılara direnmek için ne yapabiliriz?
ekonomik durgunluğun bizi nasıl etkileyeceğini işçi sınıfının nasıl mücadele edeceği belirleyecek.
yaşanan çalkantı küresel bir krizin bir parçası. ancak sıradan insanların durumunu hafifletmek için hükümetin uygulayabileceği bazı önlemler var– biz de bunların uygulanmasını talep etmeliyiz.
işçiler acı çekerken birçok çokuluslu şirket milyarlar kazanmaya devam ediyor. rekor seviyede kar ettikleri halde enerji fiyatlarına zam yapan enerji şirketleri haliyle dikkatlerin odağı haline geldi.
hükümet bu şirketlere “ekstra kar” vergisi uygulayabilir. sonra bu para düşük ücretli işçilere ve devlet yardımı alanlara fiyat artışlarıyla baş edebilmeleri için yardım olarak verilebilir.
hükümet daha ileri giderek enerji fiyat artışlarına üst sınır getirebilir. enerji şirketlerini devletleştirebilir. durgunluğun etkileriyle mücadele etmek için elindeki kaynakları arttırmak için şirket vergilerini arttırabilir.
zenginleri ve şirketlerin karlarını vergilendirerek elde edilen milyarlar toplu konut inşasına ve kamu hizmetlerine akıtılabilir.
hükümet bu parayla devlet yardımları ve emeklilik aylıklarını arttırabilir.
hükümetin kamu sektöründe ücret sınırlandırmasını kaldırmasını talep etmeliyiz, çünkü bunun anlamı milyonlarca işçinin ücretlerinin artan fiyatlar karşısında erimesi.
bütün saldırılara karşı tabanda direniş gerekiyor, aynen 1930larda olduğu gibi.
bu da insanların evlere haciz konulmasını durdurmak için örgütlenmesi, işyerlerini ve fabrikaları kapanmasını önlemek için işgal etmek, sendikacıların enflasyonun altında ücret anlaşmaları yapmalarına karşı aşağıdan isyanı yoğunlaştırmak demek.
ekonomik kriz kapitalizmin istikrarsızlık ve deliliğini ortaya çıkarır. bu da demektir ki milyonlarca insan sistemin temelini sorgulamaya başlayacak.
bu durumda bizi yönetenler krizin suçunu başkalarına yükleyerek konuyu saptırmak isteyecekler. göçmenleri ve işsizleri günah keçisi yapmaya çalışacaklar.
kapitalistler ve devletler arasındaki rekabet şiddetlendikçe daha çok savaş olasılığı da artacak. bu yüzden sıradan insanların birlikte mücadele etmesi çok önemli- hem durgunluğun getireceği yıkımı durdurmak için hem de toplumu sağa götürme girişimlerini durdurmak için.

10. reformlar yeterli mi?
ekonomik kriz kapitalizmin parçasıdır. ekonomik durgunluğa son vermenin tek yolu bu anarşik sistemin yerine işçi denetimine dayalı, demokratik olarak planlanan bir ekonomiyi yani sosyalizmi geçirmektir.
bu tabi gökten düşmeyecek. sıradan insanların bunu bizzat kendilerinin yaratması lazım.
birçok insan sistemin kendilerine bir yararının olmadığını görebilir – en çok da böyle zamanlarda.
sorun şu ki, toplumu örgütlemenin tek yolunun kapitalizm olduğu şeklindeki fikirlerin egemen olduğu bir sistem içinde yetiştik.
ama sistem aynı zamanda insanları mücadele etmeye de iter – ve bu mücadeleler içinde işçi sınıfından insanlar kendilerine güven kazanırlar. insanlar birden eskiden olanaksız olduğunu düşündükleri şeyleri yapabildiklerini görürler – bir grev örgütlemek, bir toplantıda konuşmak veya saldırılara direnmeye ikna etmek için insanlarla tartışmak.
reformlar için mücadele etmek ve sistemin önceliklerine meydan okumak egemen ideolojiyi çatlatır.
devrimciler iki sebeple reformlar için mücadele ederler. birincisi gerçekten de bu reformları isteriz – kamu hizmetlerinin özelleştirilmesini durdurmak, ırkçılığa meydan okumak ve işçilerin haklarını arttırmak isteriz çünkü bunlar sıradan insanların hayat kalitesi açısından önemlidir.
ancak reformlar için mücadele aynı zamanda insanları eyleme geçirir, kendilerine güvenlerini ve sistemi sorgulamalarını artırır.
kapitalizmin ihtiyacımız olan şeyleri sağlayamadığı gerçeği ortaya çıktıkça birçok insan radikalleşecek ve dünyayı toptan değiştirme ihtiyacı hissedecektir.

socialist worker, 27 eylül 08

Çarşamba, Ekim 8 0 yorum

tüm umutların tütüne bağlandığı bir urla baharını anlatır necati cumalı, "acı tütün" adlı romanında. dumanaltı kahve köşelerinde sabahlayarak tütün taban fiyatlarının açıklanmasını bekleyen kasabalıları, sonrasını hiç de tahmin edemeyecekleri bir gelişme beklemektedir. binnaz'la evlenme hayalleri kuran ferit'ten, kasabanın doktoruna kadar herkes tütün işindedir, yaşamları ve gelecek düşleri, o sabah tekelden gelecek açıklamaya iliştirilmiştir. ahali tekelin önünde toplandığında, az sonra çakacak ve ege köylüsünün  acımasız piyasaya başkaldırısını başlatacak kıvılcımların gökyüzünde birikmeye başladığından habersizdir. olan olur. tekel idaresi beklenen fiyatın yarısını bile vermez. köylüler tek çıkar yolun örgütlenmekten geçtiğini, onca homurdanmadan sonra er geç farkedecek ve tüm egeyi kasıp kavuracak yürekli bir başkaldırıyı başlatacaklardır.

"acı tütün" öfkenin bilince dönüşmesinin ele alındığı sıcak ve gerçekçi bir romandır.

geçenlerde aktütün denen allah'ın belası bir tepede, "oradan ve buradan" kırk genç insan öldü. on yıllardır, artık neredeyse bağımlısı olduğumuz aynı kabus bulutları başımızın üzerinde dolaşmaya başladı yeniden. karamsarlık, korku ve öfke hakim oluverdi zihinlere hemen. artık yüzlerini eskitmiş emekli asker, terör, ortadoğu uzmanı zevat kapladı televizyonları. ben mantıklı tek bir önerilerini işitmedim daha.

her defasında terör örgütü bitti deniyor, son çırpınışları deniyor. zaten güçsüzlüklerini örtbas etmek için saldırıyorlar, deniyor. sözkonusu karakola bu bilmemkaçıncı saldırı. sözde abd anlık istihbarat veriyor. gündüz gözüyle neredeyse bütün bir gün sürüyor çatışma. kalkmışlar, maddi yetersizliklerden dolayı karakolu tacize açık o bölgeden taşıyamadıklarını açıklıyorlar. özürleri kabahatlerinden büyük.  sınır ötesi kara harekatları, defalarca denenmesine rağmen sonuç getirmiyor.

şimdi hemen devreye, belki de kürtlerle bin yıl düşmanlık getirecek "tampon bölge" önerisi getiriliyor. kanamalı bir rahatsızlık var, doğru. kanama, canlarda ama daha çok da zihinlerde, yüreklerde. kanama içerimizde. tamponu içerimize bastırmak gerek. kürtlere iş vermek gerek, aş vermek gerek, kürt olmalarından duydukları onurla bizlerle yanyana yaşamalarına izin vermek gerek. askeri yöntemlerle ancak böylesi sonuçlar alınabiliyor. bunun artık görülmesi gerek. gencecik askerlerin niçin o lanet tepede öldüklerini birilerinin açıklaması gerek.

evet, öfkeliyiz. 40 bin insanımızı bu soruna kurban verdiğimiz için acılıyız, öfkeliyiz. balıkesir'deki gibi öfke bazen kürt komşusuna yönelebiliyor körce. bizi, bir daha biz olamayabileceğimiz bir tezgaha getirmek isteyenler var. aklın öfkeye yenik düşmesini kollayanlar var.
biz artık bu "acı tütünü" içmemeliyiz. öfkemizi bilince dönüştürmeliyiz. bülent ersoy kadar cesur olmayı becerebilmeyiz...

Salı, Ekim 7 2 yorum

vurun kahpeye misali vuruyorlar serbest piyasaya. ulan ayıptır. zenginliğinizi, müreffeh ülkelerinizi, mutluluğunuzu, tosuncuk bebelerinizi ona borçlusunuz. onun sayesinde ciplere biniyor, tosuncuklarınızı kolejlere gönderiyor, onun sayesinde kırkınızda botokslanıp derhal gençleşiveriyorsunuz! bankalarınız, borsalarınız, reklam şirketleriniz serbest piyasa sayesinde böyle semirdi, size bu maaşları ödeyebildi. bu serbesti sayesinde  "halktan arındırılmış yuttaşlar bölgelerinde" konut sahibi oldunuz. gelecek kaygısından kurtuldunuz. plazalarınızda patronlarınızın yaşamına öyküne öyküne yaşayabilme şansınız oldu.

şimdi n'oldu peki? neden kocaman bir halktan arındırılmış sesler korosu oluşturup "marx haklıymıışş" diye çığırmaya başladınız. aslında sizin patronlarınızın ve sizin daha iyi, ama hep daha da iyi yaşama arzunuz olmasa var ya, ne harika bir şekilde yoluna devam ederdi aslında serbest piyasa, biliyor musunuz? serbest piyasanın hiç suçu yok, o masum. bırakın yine çözsün kendi kendine bu krizi. doğadaki gibi doğal seleksiyon işlesin. aslında adını da "doğal piyasa" olarak değiştirsin. bu sayede fazlalıklar temizlensin. risk analizini iyi yapamayıp bodoslama yatırımlara girişenleriniz ayıklansın. en iyi uyum sağlayabilenler ayakta kalsın. hadi yiyorsa, on yıllardır göklere çıkardığınız serbest piyasanız, bırakınız yapsın. piyasalar kendi free doğasına uygun bir şekilde tam temizliğe başlamışken, şimdi siz ihanet içindesiniz. serbest piyasa aşkınızı terkettiniz. fütursuzca marx'ın yatak odasına giriverdiniz.

serbest piyasayla düşe kalka yıllarca arzularınızı tatmin ettiniz. arzularınızın denetimsizliği piyasaya da at koşturdu. o, bu denetimsiz sahada aşırılıkları ve eksikleri arasında bir denge kurmaya çalıştı. onu dizginlemeye çalışan kuvvetlerle savaştı. şimdi aranızdan kimilerini sırtından atma zamanı geldi. ama siz düşmek istemiyorsunuz. ne öneriyorsunuz? kapitalistler konseyiniz, yani devletiniz duruma el atsın! at terli! artık bu kadar serbest olmasın!

maliyeti siz ve sizin sınıfınız değil, başkaları ödesin. başka ülkeler ödesin. devlet geri gelsin, sertleşsin. bir de bu zamanda sizi zorlayacak yoksullarla, onların bağırışlarıyla uğraşmayın. onların vergileri sizin şirketlerinize aktarılsın. ayağa kalkmaya çalışırlarsa da "konseyiniz" icaplarına baksın! gerekirse dünya daha da istikrarsızlaşsın. yoksul ülkeler daha da yoksullaşsın. olmadı bir kaç savaş daha başlatılsın!

çok açık bir gerçek var. kapitalizm serbest de denetimli de olsa büyük krizlere yol açıyor. 1929'da serbestti, 1950'lerde ise denetimli. krizlerden kaçamadı. maliyeti de her defasında yoksullar ödedi. şunu bilin, şimdi marx sizi yatak odasından kovuyor!

sizi s*kmeye sonra kendi gelecek!

Perşembe, Ekim 2 0 yorum

 
 "hükümran sınıflar, emekçi yığınlarınkine nazaran sıradışı avantajlara sahip konumlarını, ancak vatanseverliğe yaslanan iktidar sistemi sayesinde koruyabilirler.
halkı etkileyebilecek en güçlü araçlar ellerindedir ve daima sebatla kendilerinde ve başkalarında vatansever duyguları beslerler, özellikle de, iktidar erkini ayakta tutan o duygular, o erk tarafından daima en iyi şekilde ödüllendirilenler olunca..."
yokuş yayınları, büyük rus romancı tolstoy'un milliyetçilik ve yurtseverlikle ilgili yazılarını acar burak bengi'nin editörlüğünde "vatanseverliğe karşı" adıyla yayımladı.  google books'tan izleyebilirsiniz.

Çarşamba, Ekim 1 0 yorum