Çok yakın zamana kadar Kürt ismini telaffuz etmek yasaktı. Oysa şimdi barıştan söz ediyoruz. Her şeyi tartışabiliyoruz. Kürt halkının bir ulus olduğundan, özerklik, federasyona, Öcalan’ın muhatap alınmasına, PKK ile görüşülmesi ve ayrılmaya kadar her şeyden söz ediyoruz. Düne kadar bunlar tartışılaydı hepimizin başı belaya girerdi. Birçok aydın bundan dolayı ömrünün yarısını cezaevinde geçirdi. Birçoğu da sokakta infaz edildiler. Bugüne gelmek için çok ağır bedel ödendi. Bugün artık dünden daha iyi bir yerde duruyoruz. En azından barış için konuşulmaya başlandı.

Oysa bazıları ısrarla barış için değil savaş için konuşun, diyorlar bize. Kimdir bunlar? Irkçı MHP! Bu faşist partiyi dinlemek, duymak ve söz etmek bana işkenceden farksız geliyor. İçişleri bakanı olsam anında yasaklar kafese tıkardım bunları.

Peki CHP’ye ne demeli. Bence deli demeli! Kürt sorunu vardır ama Türkiye’de yaşayan herkes Türk’tür, diyerek Kürt halkını aşağılıyorlar ve görmezlikten geliyorlar. Dolayısıyla CHP barışın karşısında dalga geçer bir edayla tutum almış oluyor. Neymiş, anayasa dayanak gösterilerek, Türk kimliği siyasi bir kimlikmiş, etnik bir kimlik değilmiş. Kürtler etnik temelde hak istediklerinden bu talepler kabul edilemezmiş! Yani Türkler etnik değiller, Kürtler etnikler, dolayısıyla istekleri de gerici ve kabul edilemez. Çünkü Kürtler ırkçılık yapıyorlar! Ya sabır! CHP ve MHP tam bir demagojinin içindeler. Kürtler 80 yıldır Kürt’üz diyorlar. Bunun için 29 kez isyan isyan ettiler. Bu partiler Kürt sorununu görmek istemiyorlar.Birlikte, eşit haklarla yaşamaya karar veren çiftlerden birinin sözünden vazgeçip diğer eşi zorla alıkoyup tüm haklarını gasp etmesi gibi, Kürt halkının da yıllardır hakları ellerinden alınmıştır. Eskiden devlet partisi şimdi Ergenekon partisi olan CHP, Kürtlerin herhangi bir siyasal talebine yanıt vermeyerek uyduruk Türk kimliğini Kürtlere dayatmakta ısrarla savunuyor. Yani Barış projesinin Amerikan oyunu olduğunu söyleyerek milliyetçi duruşunu meşrulaştırmaya çalışıyor.

Bugün yalnızca Kemalizm iflas etmedi aynı zamanda Türk ulusal kimliği de iflas etti. CHP bunu görmediği sürece savaştan yana anılacaktır ve tarihten silinecektir.
MHP Türk etnik kimliğinin diğer halkların da kimliği olduğunu söylüyor ve dayatıyor. Dolayısıyla hem ırkçılık yapıyor hem de savaş çığlığı atıyor. Eğer Kemalist ulusal kimlik Türklük üzerine kurulmasaydı MHP ırkçılıktan dolayı kapatılırdı. Kemalizm’de Türk kimliği yıllardır resmi ideolojinin ulusal kimliği olarak görüldüğünden MHP’nin ırkçılığı şimdiye dek kamufle oldu. Barış sürecinde MHP’nin ırkçı parti olduğu vurgulanıp kapatılması için kampanyalar yapılmalıdır. CHP, Kürt halkı vardır, diyor ama siyasi hakkı olmadığını belirtiyor. Biri ırkçı diğeri milliyetçi ve şoven. Barış karşısında ikisi de barışın gereksiz olduğunu savunarak ortak tutum almış oluyorlar. AK Parti de milliyetçi. CHP Kemalist milliyetçiliği dayattığı için milliyetçi ve şoven bir parti oluyor. AK Parti 80 yıldır dayatılan Kemalist milliyetçiliği tartışıyor ve barış çağrısında bulunuyor. Sosyalist sol veya sosyal demokratlar savaş yanlısı olduklarını gizlemek için bin bir dereden su getirmekle meşguller. Sanki birbirleri ile yarışıyorlar.

Bu şoven tutuma örnek olduğunu düşündüğüm Türkiye Komünist Parti’sinin sözde kardeşlik bildirisine değinmek isterim. Hiçbir siyasi değeri olmayan istekler uzun uzadıya anlatılıp sonunda emperyalist bir proje olduğu yazılır. Sonunda da bu barış projesinden barış çıkmaz diyerek, bildirge sonlanır. Bu savaşın yanında tutum almak değil de nedir! Bu sosyalist gelenek için kepazelik, sosyal şoven bir tutumdur. Bu tutumu Türk solunun büyük kesiminde görmek olası.
Kürt siyasal hareketine güvenmediklerinden, onlara reçete sunarak destekte bulunuyor havası estirmektedirler. Barış yanlısı olup birlikte yaşamayı kardeşlik ve barış projesi olarak yorumlayanlar dolaylı da olsa Türk sermayesine yaltaklık ve işbirliği yapmaktadırlar. Sanki Türk sosyalistleri Kürtlerle savaşıyor havasındalar. Bu kepazelik değil de nedir! Türk sosyalistleri bunu sosyalist ideolojiye yaslanarak yapmaktadırlar. Oysa milliyetçilik ideolojisine yaslanarak savaştan yorulan, bitkin düşen Türk sermayesine yani T.C devletine destek sunmaktadırlar. Dolaysıyla sosyal şoven bir tutum takınıyorlar.

Önümüzde koca bir barış süreci var. Barış sürecinin başlaması bir kazanımdır. Bu kazanımın Kürt halkının lehinde sonuçlanması ve kazanımların kalıcı olması için ezen ulusun sosyalistleri Kürt halkının isteklerini koşulsuz desteklemeliler. Bunun en sıkı mücadelesini yapmalıdırlar. Hatta tek taraflı ayrılma hakkını da içinde barındıran siyasal güvencenin savunucuları olmalılar.

Lenin’in "sosyal şoven" diye suçladığı Kautsky patentli oportünizmin ‘yurtseverlik' ve 'yurt savunusundan’ veya ‘Tek ülkede sosyalizm’ anlayışını sosyalizme kaynatmaya çalışan Stalinist milliyetçi siyasetten uzak durulmalıdır. Kautsky oportünizmi ile 1. Dünya savaşında Alman işçi sınıfı burjuva savaşa kurban edilmiştir. Stalin ise milliyetçiliği kullanarak Almanya, Macaristan gibi birçok devrimci kalkışmayı boğarak dünya devrimini satmıştır. Almanya'da anayurt savunusu siyaseti ile faşizmin iktidarının önü açılmıştır . Troçki’nin birleşik cephe siyasetinin hayat bulması engellenmiştir. Bizim nadide sosyal demokrat ve sosyalistlerimiz hala bu ideolojilerin bir uzantısı olarak siyaset yapmaya çalışıyorlar ve Ergenekon soruşturmasında aldıkları tutumla, barış sürecini değerlendirişleriyle çuvallıyorlar.
Artık her şeye Amerikan kulpu bulmakta iyice uzmanlaştılar. Darbe olur Amerika denir, Ergenekon kafese tıkılır Amerikan oyunu, savaş olur Amerika, Barış olur yurtseverliğe sarılırlar. Yarın devrim olduğunda yine Amerikan oyunu diye karşı çıkacaklar bu gidişle. Bu siyasi anlayışların sol ile alakası kalmamıştır. Cumhuriyet mitingleri ile başlayan yol ayrımı barış sürecinde tamamlanmıştır. Sosyal şoven sol ile birlikte hareket etmek artık tamamen kendini tüketmiştir.

Sayın sosyal şovenlerimiz! Emperyalizm her şeye mutlak kadirse siyaset yapmaya da gerek yok sanırım. Nasıl olsa her şeyi Amerika biçimlendiriyor. Barışın arkasında kimin olduğunu, barışı isteyenlerin niteliğini araştırmak öküzün altında buzağı aramaktır. Solculuk ve sosyalistlik yapmamaktır. Entrikalara alet olmaktır. Bugün böyle davranmak Ergenekoncuların ve savaş yanlısı faşist MHP’nin yanına düşme anlamına gelir. CHP’den farsızlaşıyorsunuz. Bu yazı siz, kendini sosyalist sanan ama bugün sosyal şoven olan Türk sosyalistleri ve sosyal demokratların yöneticilerini ikna etmek için yazılmamıştır. Onları destekleyen işçi, emekçiler ve öğrenciler için yazılmıştır. Yöneticiler kendilerini satalı çok olmuştur. Ama işçiler, emekçiler ve öğrenciler neler olup bittiğinin farkında olan sosyalistler partilerinizi terk edin! 1 Eylül Dünya Barış Günü için sokağa çıkın! Böylelikle sizi satan parti yöneticilerinizi cezalandırmış olacaksınız!



Kendini solda gören herkes hiç olmazsa bugün barışın yanında olup Kürt halkının taleplerine koşulsuz destek vermelidir. Korkmayın, ürkmeyin hükümete destek vermiş olmazsınız.
Gönüllü birliktelik ancak eşit koşullarda olur. Gönül işlerinde de bu böyledir. Taraflar birbirlerinin tüm haklarını tanımalılar hatta istediklerinde de tek taraflı ayrılma hakkını kullanabilmeliler. Çünkü her aşk sonsuz olmayabilir. Tek taraflı ayrılmanın da güvence altına alınması gerekir. Bizim yapmamız gereken bu değil mi? Ama sizin parti önderleriniz neyi salık veriyorlar; güçlü eşin avantajlı olması için reçete üretiyorlar. Yani güçlü eş bu birliktelik sürecinde eşine istediğini yapacak ve ezilen eş buna boyun eğip ayrılamayacak. Bu insanlık mı yoldaş! Bu açık açık cinsiyetçiliktir. Bunu Kürt sorununa indirgediğimizde parti yöneticilerin sosyal şoven olduklarını görebiliriz.
Çünkü Kürt halkının taleplerini görmezden gelmek ve tek taraflı ayrılma hakkını savunmamak Türk kimliğinin altında yaşamak anlamına gelir. Bu şoven boyunduruk ne Kürt halkı için ne de Türk işçi, emekçi ve öğrenciler için gerekli. Biz yurtsever değil sosyalistiz! Biz sosyal şoven değiliz! İşçilerin vatanı yoktur. Kürt halkı kendi kimliğini özgürce kullanamadığı sürece biz hep Türk kalacağız demektir. Sosyalist bir dünya için adım atamayacağız anlamına gelir. Türk olmak bizim karnımızı doyurmadığı gibi Türk milliyetçiliği temelinde sosyalist bir dünya da kurulamaz. Kürt işçisi, emekçisi ve öğrencisinin sosyalist özlemlerini kullanma hakkı vardır ama önce kimliği tanınmalıdır. Türk işçisine, emekçisine ve öğrencisine tanındığı gibi. Birlikte yaşadığınız eşinizin kimliğini nasıl tanıyorsanız, öyle tanımalısınız.

Dolayısıyla Kürt hareketine, onun siyasal temsilcilerine tereddüt yaşamadan güven vermeliyiz. Bu ancak barışı desteklemek ve Kürt hareketinin taleplerinin eleştirisiz desteklemekten geçer. Aranızda "sosyalist Kürdistan" diye düşünenler olabilir. Bu bakış diğer soldan da farksızdır. Çünkü Kürt Hareketine sosyalist karakter yükler. Öncelikli olarak barışa koşulsuz destek sunmak gerekirken, önderliği sorgulamak barış sürecine engel olmaktan başka bir şeye yaramaz. Türkiye’de sınıf hareketi, sosyalist hareket geri diye yılardır yakındık, durduk. Bunun en temel nedeni Türk milliyetçiliği idi. Bugün bu milliyetçi hava çatladı. Egemen sınıf Kürt halkına karşı yürüttüğü savaşın desteğini Türk halkından sağladı. Bunu Türk milliyetçiliğini sürekli öne çıkararak yaptı. Bu milliyetçi hava sınıf mücadelesini çok iyi gizledi. Özelleştirmeler sürecinde Türk işçi ve emekçisi yenildiyse bu milliyetçilikten yenildi. Sol ve sosyalistler de milliyetçilikten nasibini aldı. Ama bugün bu milliyetçi hava çatladı. Daha fazla çatlatmak olmalı görevimiz.Türk milliyetçiliğine karşı çıkıp sosyalist fikirleri savunmalıyız. Ezen ulusun işçileri ve sosyalistleri yurtsever olamazlar. Eğer Kürt ulusunun Kendi Kaderini Tayin Etme Hakkını koşulsuz, yani reçete sunmadan desteklersek ezen ulusun işçi ve emekçisi olarak ideolojik ve siyasi açıdan sermayeden koparabiliriz. Kürt halkının her kazanımı bizim kazanımımızdır. Böyle dönemlerde ezen ulusun işçileri ve emekçilerinin yeni fikirlere açık olduğu dönemlerdir. Tüm bunlardan dolayı sokağa çıkalım ve yeni bir sol yaratalım. Sosyal şoven olmayan, milliyetçi olmayan, barış yanlısı, Ergenekon terör örgütünün peşini bırakmayan, çevre sorunlarına, cinsel ve azınlık haklarına sahip çıkan, anti-militarist, kapitalizmi sorgulayan sol için sokağa çıkalım.

Cuma, Ağustos 28 0 yorum

Siyasi gündemimiz yine bizi şaşırtmadı. Toplumsal sorunlar ne kadar bastırılsa da, görmezden gelinse de gündemdeki yerini alıyor. Bu bize şunu gösterir; sosyal ve siyasal sorunlarımızın birikmişliğini ve değişime ne kadar aç olduğumuzu. Dile kolay üç askeri darbe, 28 Şubat post modern darbesi, son on yılda üç askeri darbe girişimi, kapatılan birçok parti ve yaklaşık 30 yıldır Kürt halkına karşı sürdürülen kirli savaş, bunun sonucunda binlerce ölüm! Yüzlerce aydının ve binlerle ifade edilen faili meçhul cinayetler! Böyle bir ortamda tek düze bir siyasal gelişme beklemek abesle iştigal değil mi? Ayrıca böyle bir ortamda yüzde üç’lük Erbakan’ın partisinin biranda yüzde 20’lere ulaşması veya Erdoğan’ın öncülüğünde kurulan AK Partinin ilk girdiği seçimde yüzde 35, ikinci girdiği seçimde yüzde 48'e yakın oy almasına ne demeli? Demek ki çok ama çok canlı toplumuz. Küçük bir partinin toplumsal kodları doğru okuduğunda çok kısa zamanda siyasal güç olmasının önünün açık olduğunu saptamak sanırım yanlış olmaz.

AK Parti yaklaşık sekiz yıldır iktidarda. Bu iktidar sürecinde demokratikleşme adına birçok girişimde bulundu. Başardı veya başaramadı, kendi sınıfının çıkarını temel alarak yaptı veya yapmadı, gücü yetti ya da yetmedi. Her neyse uzatmaya gerek yok. Anayasa değişikliği, Kürt sorununa getirdiği yaklaşım, yasaklara karşı tutumu gibi ataklar başarılı veya değil. Bildiğimiz şey; başarının sağlanmamasında Ergenekon suç örgütünün faaliyeti, provokasyonlar, Kürt sorunu karşısında savaş yanlısı CHP’nin ve MHP’nin varlığı ve AK Partiyi denetleyecek onu ileriye itecek yani onu aşacak bir sol partinin olmaması nedenler olarak sayılabilir. Bütün bu süreçte AK Parti toplumda bir beklenti yarattı. Bu demokrasi ve adalet beklentisidir. Bu günlerde buna bir de Barış’ı eklersek abartmış olmayız sanırım. Bu beklentiler sende ne yarattı derseniz, şöyle yanıtlarım; AK Parti sosyal demokrat bir parti mi? Ardından, eğer sosyal demokrat parti ise sosyal demokrat bir partiye veya yeni bir sola ihtiyaç var mı? Biraz daha ileri gidip, bir sosyalist olarak böyle bir partinin kurulması sosyalistlerin görevi mi, diye birçok soruyu sürekli kendime sormadım değil doğrusu.

AK Parti'ye ideolojik geleneği açısından ve de işçi sınıfı ile kurduğu bağ açısından bakıldığında sosyal demokrasi ile bir bağı bağdaşığı olmadığını söylemek mümkün. Bu iki açıdan bakıldığında CHP’yi de hiçbir zaman sol veya sosyal demokrat olarak nitelemeyebiliriz de. Ama toplum bir zamanlar sol deyince CHP’yi belledi ve bu memlekette solun adresi olarak gösterilen CHP’ye hoyratça saldırıldığında bile toplumsal desteğini kaybetmediği gibi onu umut olarak dağa taşa yazdı. Çünkü özgürlükçü ve emek yanlısı söyleme sahipti. Sınıf çıkarını gözeten uyanık işçiler bu partinin bürolarını aşındırıyorlardı. Bugün CHP sol içinde görülebilir mi, görülemez tabii. Darbeci özlemleri, Ergenekon suç örgütüne sahip çıkışı son dönemde barış sürecini Silivri kafesinde tutulan Ergenekon canilerinin özgürlüğü için pazarlık koşulları yaratmaya çalışan devletçi bir partiden farksız. AK Parti de sol bir parti değil. Her fırsatta Başbakan muhafazakâr olduğunu, Osmanlı hayranı olduğunu söyler durur. İdeolojik açıdan bu böyle. Demokrasi açısındansa sınıfı geçer not aldığını söylemek mümkün. Ama pekiyi notu vermek zor. Bir memur sendikalarının grevli toplu sözleşme hakkı yıllardır hayata geçirilmedi. Tuzla tersanelerindeki işçi ölümlerine karşı tutumlarında, düşünce özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğü konusunda keza öyle. Daha da uzatılabilinir. Ancak Kemalizm, derin devlet konusunda, askerleri hizaya sokmak açısından başarılı. Biz yıllardır sol bir parti görmediğimiz için AK Parti bize hoş geliyor. Ergenekon suç örgütünün yargılanmasında gösterdikleri kahramanlık, Kemalist cuntacılara karşı verdikleri mücadeleyi, hayranlıkla karşılandığını söyleyebilirim. Bu konular ve diğer birçok demokrasi ve barış lehine yapılacak eylemleri bile desteklenmelidir de. Yine de bu sorunları çözmek için AK parti yeterli değildir. Yeterli olmadığı gözüküyor. Yeni sol bundan gereklidir!

AK Parti değil de sosyal demokrat veya sol bir parti iktidarda olsa ne yapardı, diye kendimize sorduğumuzda yeni bir solun gerekliliği daha çok su yüzüne çıkar. Örneklersek; Kürt sorunu bu denli uzamaz yılan hikâyesine dönmezdi, emek örgütleri daha örgütlü olurdu. Toplumsal adalet daha yerine otururdu. Toplumsal refah daha adaletli paylaşılır en önemlisi de kapitalizmin krizi emekçilerin sırtına değil patronların sırtına yıkılırdı. 12 Eylül cuntasının hazırladığı anayasadan kurtulmuş olurduk. Bütün darbeciler yargılanırdı. Düşünme, örgütlenme özgürlüğü büyük ölçüde sağlanmış olurdu. Ne yazık ki AK Parti iktidarda ve toplumsal sorunlarla karşı karşıya kaldığında sürekli patinaj yapar durumda. Çünkü Kemalistler tarafından kuşatılmış ve sorunların üzerinden gelebilecek ne tarihsel birikime ne’de ideolojik birikime sahip. Gerici muhalefetle cepheden karşılaştığında Yeni Osmanlıcılık sahipleneceği ideolojik argüman oluyor. Biriken sorunları aşamıyor yalnızca zaman yayıp duruma göre ileri veya geri adım atmakta. Bugün çok canlı bir barış havası var ama hükümet hala patinajda ve geri adımın kıyısında. Muhalefette güçlü ve gerçek sol olsaydı bu gün barış konusunda çok ilerde olurduk. Tüm bunlarda dolayı yeni bir sol parti için harekete geçilmelidir. Bu süreci başlatanların yanında yer almak gerekir. Bu sureci ofis ve bürolardan değil sokaklarda düzenlenen kampanyalarla hızlandırılmalıdır. 22 Temmuz seçimlerinde bağımsız adaylar oluşturulan kampanyaların getirdiği ses anımsanmalıdır. Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK), Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe, Savaş Karşıtları ve birçok sivil insiyatifin yürüttüğü başarılı kampanyaların önemli bir toplumsal etki yarattıklarını kimse yadsıyamaz. Ancak bu kampanyalar siyasal olarak bir havuzda toplanmalıdır. Yeni sol için yola çıkanlar bu sivil insiyatifleri hesaba katarak süreci hızlandırmalıdırlar.

Bugün toplumsal sorunlara sosyal demokrat veya özgürlükçü sol arayışlar çok rahat yanıt üretebilirler ancak AK Partiyi karşılarına alarak değil onu aşacak bir pozisyon belirlemelidirler. Bütün sıkışmışlık sol ve sosyalistler açısından reform taleplerin ekseninde birleşmek ve bu taleplerin etrafında kitlesel sol partiyi inşa etmek olmalıdır. Sorun bu reform taleplerin peşinden gidebilecek bir siyasal iradenin ortaya çıkarılmasıdır. Bu anlamda Özgürlük Dayanışma Partisi (ÖDP) içinde gelişen süreçte Ufuk Uras’ın aldığı tutum çok önemli ve sahip çıkılması gerekir. ÖDP’nin Ergenekon soruşturması karşısında Ufuk Uras’ın Ergenekon savcılarına ve hükümete verdiği destek eleştirilmişti. Bu tutum sol açısından iç ağlatıcıdır. Uras sosyalist solun bir kanadı tarafından liberallikle suçlandı. Bir diğer kanatta sosyal demokrat parti kurmanın sosyalistlerin görevi olmadığına dair eleştiriler oldu.

Sosyalist hareketin tarihine bakıldığında bu eleştirilerin külliyen saçma olduğu görülür. Troçki'nin, Hitler'e karşı, Alman Sosyal Demokrat Partisi ile Alman Komünist Partisi'nin mücadele birliği için nasıl çırpındığını biliyoruz. Bu birlik sağlanamadığı içindir ki Hitler rahat bir şekilde iktidara gelmişti. Bugün bu birlik sağlanmalıdır. Çünkü hala Ergenekoncular ve onların destekçisi partiler bıçak biliyorlar. Her fırsatta hükümete saldırırlarken aslında bize, demokrasi güçlerine saldırıyorlar. Bu sürece karşı durmak ancak birleşik bir hat oluşturmaktan geçiyor. Klasik anlamda parti disiplinin uygulandığı, tek bir ideolojinin temel alındığı parti anlayışıyla yapılamaz. Böyle bir fikir birliği iş yapamadan ayrılmayı getirir. Temel sorunlar belli. Demokrasi ve derin devlet, yeni bir anayasa, barış, çevre sorunu, kadın sorunu gibi temel konularda fikirliği sağlanmalıdır. Troçki bunu eylem birliği ve seçim birliği olarak düşünmüştü. Çünkü birlik istediği iki partide büyük ve kitleseldiler. Oysa bizde öyle güçlü parti yok. Yani biz bize kaldık. Küçüğüz, diye de kimse endişe etmesin. Bu avantaja çevrilebilinir. İsterseniz kentte küçük bir otomobille her sokağa girip-çıkabilir, ayak basmadık yer bırakmayabilirsiniz. Toplum solla bütünleşebilir duyarlılıktadır. Boşuna AK Parti üç dönemdir geniş kitlelerce desteklenmiyor. Toplumun vardır bir bildiği, sol bunu yeni öğreniyor ne yazık ki. Arabamız küçük olabilir, en azından hantal bir arabayla yola çıkmamış olacak sol. Gündemi sürekli değişen memleketimizde böyle bir kıvraklık avantaj sağlar sanırım. Bu da sola daha çok iş ve örgütlenme olanağı sağlar. Sol buradan büyür. Önümüzdeki 1 Eylül Dünya Barış Günü bunun başlangıcı olsun. Ama salt AK Partiye karşı bir sol olarak değil; demokrasi, adalet ve barış yolunda yeni bir sol için sokağa çıkılmalıdır. AK Partiyi aşan kitlesel bir sol için!

Çarşamba, Ağustos 26 0 yorum

Türk devletinin Kürt halkıyla yürüttüğü kirli savaşın sonuna yaklaştığımız artık ayan beyan ortadadır. Barış koşulları her yerde konuşulmaya başlandı. Bu süreci belirleyecek güç Kürt halkının kendisi, onun siyasi temsilcileridir. Türk solu bu sürece Kürt halkının talepleri doğrultusunda destek sunmalıdır. Ancak Türk solu ve sosyalistleri Ak Parti hükümetini şeriatçı olarak değerlendirdiğinden dolayı barış surecine kuşkuyla yaklaşmaktadır.

Türk solunun bu süreçte tutuk olması Ak Parti hükümetini geriye doğru savurmaktadır. Başbakan ‘Kürt açılımı’, ‘Anneler ağlamasın artık’ söylemini ‘Milli birlik’ olarak yeniden adlandırmaya başladı. Bunun nedeninin ırkçı MHP ve sözde solcu geçinen CHP’nin gerici muhalefeti olduğu görülmelidir. Bu gerici muhalefet ne kadar yaygara koparmaya çalışsa da bu süreci engelleyemeyecektir. Ancak süreci geciktirmeye ve baltalamaya çalışarak barış sürecini "batı"da hissettirmemeye çalışacaklardır. Bunu başarırlarsa tabanlarını ve toplumsal desteklerini büyütebileceklerdir.

Türk solu biraz akıllı davransa, bugün önemli bir toplumsal ve siyasi güç olabilir. Bu ‘demokratikleşme’ sürecinin barış süreci olduğunu algılayıp HÜKÜMETE DEĞİL BARIŞA DESTEK, diyerek gerici ve ırkçı muhalefete karşı çıkarak sokakta varolmaya çalışsa bugün hükümeti çok daha ileri düzeye taşıyabilirdi. Çünkü hükümetin toplumsal desteği, tabanı demokrasi, barış özlemiyle dolu. Dolayısıyla böyle bir taban karşısında bir parti gericiliğe düşmez. Düşerse ırkçı MHP ve devletçi CHP’den farksızlaşır ki Ak Parti böyle bir parti değil. Ak Parti Türk sermayesinin temsilcisidir. Ancak kendi sınıfının demokratik özlemlerini de içinde barındırdığı gözden kaçırılmamalıdır. Bundan dolayı MHP ve CHP’ye benzemiyor.

Barış sürecine destek hükümete destek anlamını taşımaz. Çünkü barış yukardan, hükümet tarafından gelen bir istek değildir. Barış isteği Öcalan’ın yakalanmasından sonra Kürt halkının genel talebi oldu. Bu talep on yılı aşkın bir zamandır dillendiriliyordu. Nihayet hükümet ve devlet bu çağrıya gönülsüz olsa da yanıt vermiştir. Asıl mesele bundan sonra başlıyor. Kürt halkı kendi barış taleplerini ardı ardına sıralıyor, yani hükümetten önce kendi taleplerini masanın üzerine bırakmış durumdadır. Türk solu bu talepleri mi destekleyecek yoksa barış karşısında tutum alan MHP ve CHP’nin yanında mı tutum alacaktır? Bütün mesele budur.


Türk solu, 500 milyar doların anlamsız bir savaş için nasıl harcandığını ve bu kirli savaşın sonucunda Ergenekon gibi cinayet şebekelerinin nasıl beslendiğini ve 18 bin faili meçhulü düşünsün. Türk solu yıllardır demokrasi talebi diyerek aşındırdığı yollara sorsun, her sokağa çıktığında azgınca üzerine gelen devlet güçlerini düşünsün. Bütün bunlar acaba demokrasinin eksikliğinden kaynaklanmıyor mu? Biraz düşünülse, biraz Ergenekonculuktan, biraz Kemalistlikten uzak durulsa bugün barışa hükümetten daha fazla sahip çıkacak ve sol toplum karşısında kaybettiği popülerliği yakalayacak.

Bu tarihsel süreçte Türk solu barışın yanında tutum aldığında Kürt halkı kazanacaktır. Pek tabi Türk işçi ve emekçisi de kazanacaktır. Özelleştirmeler karşısında yenilen işçi sınıfı kendine güven kazanacaktır. Kürt halkı kazandığında kamu emekçilerinin özgüveni gelişecek ve toplu sözleşmeli sendikal haklarını kazanacaktır. Barışın kazanması Türk solunun, Kürt solunun yani toplumun kazanması anlamına gelecek. Bakın sendikalar biraz ses çıkardı barış süreci genel demokrasi taleplerini kapsadı. Demek ki Türk solu ve sosyalistleri biraz kımıldayıp yüklenseler koca bir dünya kazanacaklar!

Cumartesi, Ağustos 22 0 yorum

Nihayet hükümet yaklaşık otuz yıldır yürütülen kirli savaştan yana olmadığını açıkça ilan etti. Türk devleti ve hükümeti seksen yıllık hakim ideolojisini sorgulamaya başladı. Bunu 'Kürt açılımı', 'demokratik açılım' veya 'Milli birlik projesi' olarak ortaya koymaya çalışıyor. Bu süreç nasıl adlandırılırsa adlandırılsın, belli ki yürütülen resmi siyaset fiyaskoyla sonuçlanmıştır. Dolaysıyla Türk siyaseti ve egemen sermaye yeni bir döneme doğru yönelmeye çabalıyor. Bu süreci zorlayan unsur en başta mücadele eden Kürt halkı ve onun siyasi önderliğinin yılmadan verdiği mücadele ve direnişçi ruhudur.

Türk solunun geniş kesmi ne yazık ki bu sürecin uluslararası güçlerin direktifi ile başladığını söylemektedir. Ergenekon sürecinde aldıkları tutumun bir benzerini bu barış surecinde de almaya çalışmaktadırlar. Dolayısıyla barış sürecinin engelleyiciliğine, takoz koyuculuğa hatta bir zamanlar hasım gördükleri ırkçı MHP'nin yanında yer almaya savrulmuşlardır. Cumhuriyet mitingleri ile beraber bu sol sol olmaktan çıkmıştı, dolaysıyla bu sözde soldan söz etmek pek anlamlı olmasa gerek. Sosyalist solun bir kesimi de Kürtlere akıl verir bir tutumu benimseyerek sürecin çeperinde gezinmektedir. Oysa durum çok açık; halklar barış istyor ve hemen, şimdi, gecikmeden barış istiyor. Bunun nasıl olacağına savaşan taraflar karar verecektir. Bu barış sürecinin başarıya ulaşması, Kürt halkının kazançlı çıkması Türk solunun en acil ve vazgeçilmez görevi olmalıdır. Türk solu bu sürece destek olmalıdır. Hükümetin barış sürecinde ayağını sürçmesini eleştirmeli ve bir an önce masaya oturtmaya çalışmalıdır. Nasıl Ergenekon sürecinde hükümeti denetliyorsa, barış sürecinde de denetlemelidir. Toplumsal duyarlılığı artırmaya çabalamalıdır.
Türk solu bu sürece doğru yaklaşırsa otuz yıllık yürütülen bu kirli savaşta oluşturulan milliyetçilik kırılabilir. Eğer bu süreçte Türk solu ve sosyalistleri Ergenekon sürecinde aldıkları 'bana neci' tutumu takınırlarsa Ak Parti'nin oluşturmaya çalıştığı mavi milliyetçiliğin kanalına kitlelerin akması engellenemez olur. Ha bu iyi mi olur, valla bir sosyalist olarak söylersem, iyi olmaz. Çünkü yeni bir dünyanın kurulmasının ancak dünya işçi sınıfı ve özgür halklarla olabileceğine inanmaktayım. Hiç bir milliyetçi ideoloji ile yola çıkılarak yeni bir dünya kurulamaz. Sosyalizm de kurulamaz ki bunun hezimetine çok yakın dönemde hepimiz tanık olduk. Bundan dolayı bu süreçte hükümeti koşulsuz barış sürecine zorlamak kendini sosyalist olarak niteleyen herkesin görevidir.

Unutmayalım Ak Parti ardı ardına gelen krizlerden bıkan emekçi kesimlerden aldığı destekle bugüne geldi. Yaklaşık yedi yıllık iktidar sürecini de her geçen gün pekiştirmektedir. Keşke bu süreçte Türk sosyal demokrasisi belirleyici olsaydı ama nerede... Türk sosyal demokratları cuntacılık, ergenekoncuların avukatlığı veya Kemalizmden medet ummaktan başka birşey yapmıyor ki! Gerçek bir sosyal demokrat anlayış olsa, yani bizim sahtekar sosyal demokratlar olmasalar, bugün bu süreç onların insiyatifiyle yürüyecekti. Pek tabi benim ve benim gibi düşünen sosyalistlerin daha çok işine gelecekti. Çünkü, sosyal demokrat işçi ve emekçiyi sosyalist saflara katmak, sosyalist fikirlerin geniş kitlelere ulaşmasını sağlamak daha kolay olacaktı.

Oysa şimdi, liberal demokrat bir sermaye partisinin yakaladığı toplumsal önderliğe alternatif olmak daha zahmetli. Yine de buna şükretmiyor değilim. Hasbelkader Cumhuriyet Mitinglerinin sonucunda bizim nadide sosyal demokrat CHP iktidara gelseydi ne olacaktı halimiz, düşünmemek daha iyi!

Barış süreci artık geri dönülmeyecek evreye girdi. Unutmayalım Kürt halkının karşısında egemen sınıfın temsilcisi Ak Parti var. AK Parti bu süreçte Türk sermayasinin ihtiyaçlarına öncelik tanıyacaktır. Türk sosyalistlerinin böyle bir önceliği yoktur. Bizim önceliğimiz işçilerin ve emekçilerin çıkarıdır. Bu barış süreciyle birlikte demokratik kazanımlar elde etmenin yolunu aramalıyız. Demokratik bir anayasanın hazırlanması ve Kürt siyasi temsilcilerin taleplerinin koşulsuz olarak sağlanması için mücadele etmeliyiz. Eğer hala solcu ve sosyalistsek.

Çarşamba, Ağustos 19 0 yorum