Yaşanan bir kaç yılı siyasi açıdan siyasi gerilimlerle geçirmiştik. Cumhuriyet mitingleri, bir çok askeri darbe teşebüsü, Ergenekon soruşturması v.b bir çok gerici hamlelerle karşılaşmıştık. Mart ayına geldiğimizde de küresel krizin etkisinin hemen ardından yapılan yerel seçimler tahmin edilen sonuçları ortaya koydu. Her ne kadar yerel seçim yapılmasına karşı 29 Mart seçimleri genel siyasi ortamda geçtiği ve sonuçlarının da bu eksende değerlendirilmesi gerekir.
AKP'nin aldığı oy önceki genel seçimler ve yerel seçimler ile karşılaştığında gücünden az da olsa bir kan kaybına uğradığı söylenebilinir. AKP'nin liberal ekonomik ve siyasal açılımları toplumsal zenginliğin paylaşımında adaletsizliği artırması, DTP'yi dışlayarak Kürt sorununda belirli açılım hamleleri toplumsal desteğinin azalmasına neden olmuşur. Ayrıca sahil kent ve beldelerde siyasi açıdan silinmesi de CHP'nin laik-antilaik siyaseti karşısında tutunaması anlamına geliyor. Artık AKP merkez sağda konumlanan liberal bir partidir. Sadet Partisi'nin aldığı oy göz önünde tutulduğunda geneleksel siyasal islam tabanın SP'ne kaydığı bu seçimlerde görülür.
CHP ise Türkiye genelinde aldığı oy açısından başarısız bir muhalefet örneği gösterdiği söylenebilinir. Yalnızca İstanbul belediye başkanlığı için öne çıkartılan K. Kılıçlaroğlu sayesinde oy oranını artırmış olduğu görülür. Kılıçlaroğlu, CHP'nin terk ettiği sol sembolik aday olarak kampanyalarını yürütmüş ve de belirli ölçüde başarılı olmuştur. Kentin varoşlarına yaklaşımı, sosyal belediyecilik vurgusu ve yolsuzluklarla ilgili ortaya serdikleri Kılıçlaroğlunun toplumsal desteğini az da olsa belirli ölçüde artırmıştır. Ancak Kılıçlaroğlunun aldığı oyun hatırı sayılır bölümünü de MHP seçmeninden aldığı görülmelidir. Son dört-beş yıldır yapılan seçimlede MHP ve CHP tabanı aralarında hangisi güçlüyse ona seçim desteğini sunmaktadır. MHP'nin bir önceki genel seçimler dikkate alındığında, aldığı belediye başkanlıkları ve genel il meclis oylarına bakıldığında İstanbul'da MHP'yi başarısız olduğu söylenebilir. Oysa MHP seçmeni Kılıçlaroğluna desteğini sunmuştur. Kılıçlaroğlu'nun aldığı destek Cumhuriyet mitingleri oluşan kızıl-elma koalisyonun siyasal karşılığı olduğu gözlenir.
MHP son sekiz yıl içerisinde hızla oyunu yükseltiği gibi Türk siyasetinde tedirgin edici bir yörüngeye oturduğu bu seçimlerle birlikte ortaya çıktı. MHP'nin geleneksel Orataanadolu oylarını yeniden kazanması Türkiye genelinde aldığı destek Türk siyaseti açısından tedirgin edicidir. Kürt düşmanlığı, ergenekon sürecindeki tutumu ve demokrasi karşıtlığı özellikleri dikkate alındığında bu tedirginlik sanırım küçünsenmeyecektir. AKP' nin DTP'yi dışlayarak Kürt sorununda Ankara bazlı açılımları aslında Kürt sorununda ayak sürçtüğü olarak algılanmalıdır. Bu da siyasetin merkezinde Kür-Türk karşıtlığı olarak oturmaktadır. Kürt sorununda zaman kaybetmek MHP'nin oylarını daha da artırmak, ekmeğine yağ sürmek anlamına geliyor.
DTP açısından 29 Mart seçimleri bir başarı olarak algılanmalıdır. Kürt sorununda çözümün tek muhatabı olduklarını bir kez daha kanıtlamışlarıdr. DTP'nin Türkiye genelinde bir alternatif olması Kürt sorunun çözümüne ve Türk solu, sosyalistlerin tutumuna bağlıdır. Kürt halkının batı illerinde orta ve alt sınıfların üyeleri olarak görüldüğünde siyasal eğilimlerinin AKP ve ya CHP olduğu gözlemlenir. CHP olan eğilimin nedeni alevi oluşarı ve AKP'nin alevi açılımında yetersiz olmasından kaynaklanır. Batıda yaşayan Kürtlerin bir kısmı da AKP'yi desteklemektedir. Bunun nedeni de AKP'nin resmi Ankara yaklaşımının dışında kürt sorununa getirdiği açılımlardır. Ayrıca DTP'nin batıda emek eksenli siyaset vurgusunun da eksikliği Kürtlerin bir kısmının diğer partilere yöneldiği gözlemlenir.
Bu kısa siyasi değerlendirmelerin ardından Türk solu hakkında birkaç şey değerlendirebiliriz artık. Türk solu kemalizm ile olan bağı ve AKP'nin 'şeriatçı' olarak algılanması sonucunda Türk soluyla alakadarı olmayan CHP'nin kuyruğuna takıldığı görülür. Büyük kentlerdeki seçim propagandası baz alındığında bunu gözlemek olası. Türk solu henüz kendine olan güveni kazanamadığından hala CHP'nin kuyruğuna takılmış durumdadır. Türk solunun sendika düzeyinde organik bağı gözlemlendiğinde işçi snıfı içerisinde önemli bir örgütlenme düzeyi söz konusudur. Gerek Türk-iş, gerek DİSK ve KESK bu bağın gücünü ortaya koyar.
Bu seçimlerde en önemli sonuç olarak şu söylenmelidir; kemalizm düşmanlığı, şeriat düşmanlığı öne çıkarılarak Türk solu siyasal bir güç ve alternatif olma olasılığını taşımıyor. Çünkü solun kazanması gereken kitle CHP tabanı, kemalizmle bağını koparamamış sosyalist partilerin tabanı, AKP tabanın ve küreselleşme karşıtı oluşturulan çeşitli küçük örgütlenmelerdir. Sol başka bir yerde inşa edilemez. Bu öneriyi sunarken CHP ile ortak eylemler içinde konumlanalım demek istemiyorum. Ama CHP'li sendikalara gidilmeden, alevi derneklerine gidilmeden de onlarala tartışmadan sol bir alternatif oluşturulamaz. Ancak sol alternatif CHP partisinden bağımsız düşünülmelidir. Küçük bir örnek vermek gerekirse; bir kasbada belediye baskanlığı için sol CHP'yi desteklese ve belediye baskanlığı kazanılsa ki bunun bir çok örneği vardır, sonuç olarak ne deyişecektir? Siz bu belediye ile ne yapabilirsiniz? Kemalizmin, milliyetçiliğin, kürt düşmanlığının, islami fobinin bu denli işlendiği bir yerde ne yapılır, çok çok bir kaç çay ocağı veya çay bahçesi işletmesi elde etmekten başka hiç bir şey olmaz.
Solun ulaşması gereken kitlenin dağınıklığını ortadan kaldıracak olan ortak mücadele çağrısıdır. Bu yapılmadığı sürece solun alternatif olması söz konusu değildir. Yoksulluk ve yolsuzluk siyaseti Kemal Kılıçlaroğluna belirli bir oy kazandırığı göz önünde bulundurulursa solun, gerçek solun öne çıkarması gereken sorunlar apaçık ortadadır. Gündelik siyasi talepler Türk solunun alternatif olması için olmazsa olmaz taleplerdir. Bu talepler siyasi bir parti olmadan da hayata geçirilmesi solu pek güçlendirmez. Nedeni de küçük sol partilerin parti anlayışları ve kendi partilerinin çıkarını genel solun çıkarlarının karşısında görmelerinden kaynaklanır. Peki ne yapılmalıdır?
Öncelikler dağınık sol kitleyi bir araya getirilmelidir. Bu bir araçla olunur. Yalnızca kampanyalarla bu sağlanmaz. Yeni bir parti talebi hem kampanyaları hem de birlikteliği artıracaktır. Partileşme süreci ayrıca bir disiplin sağlayacak ve ortak eylemlikleri önceliyecektir. 29 Mart yerel seçileri sol ve sosyalistlerin kendi bölgelerinde CHP kuyrukçuluğuna savrulmaları bu dağınıklığın sonucu olarak gerçekleşmiştir. Partileşme süreci somut gündelik talepleri etrafında olmalıdır. Bu partileşme aynı zamanda Kürt hareketi ile de bağımızı güçlendirecektir. Türk solunun önceden tartıştığı çatı partisi gibi bir çok girişim sonuçsuz kalmıştı.
Bu yeni dönemde eylem birliğini ortaya koyan bir parti girişimi kampanyalar ekseninde tekrar denenmelidir. Bu süreç sendikalar, meslek örgütleri başta olmak üzere bir çok siyasi gurup ve partiyi kapsamalıdır. Acil sorunlar öne çıkarılarak bu süreç bir kampanya havasıyla sağlanabilinir. Öncelikle ergenekon sürecinde tavizsiz, sonuç alıcı kampanyalar düzenlenmelidir, ergenekoncu cinayet örgütünü sol sokakta yargılamalıdır, Kürt sorununda DTP ile oratak eylemler düzenlemelidir, küresel kriz karşısında ortak mücadele bayrağı yükseltilmelidir, Yolsuzluklar üzerine kampanyalar örgütlenmelidir ve demokrasi talebi öne çıkarılmalıdır. Bu eksende bir eylem partisi şekillendirlilebilinir ve de sol siyasi anlamda alternatif olabilir.
Sosyalistler eğer sözüne ettiğim partileşme süreci içinde olabilirlerse demokrasi, militarizm, derin devlet, kemalizmi, kürt sorunu, sosyalizm, çevre sorunu, devrim- reform ve kadın sorununu gibi temel konu başlıklarını geniş kitlelerle tartışabilirler ve sosyalistlerin yitirdikleri prestiji kitlelerin önünde yeniden kazanabilirler. Hatta siyasette belirleyici konuma da gelebilirler. Pek tabi bu, sol sendikacıların bürolarda oturmaktan ve yirimi kişiliklik sol ve sosyalist pati guruplarının bürolarda birbirlerine şov niteliğinde yaptıkları tartışma toplantılardan sıkılmalarıyla olacak şeydir.