Siyasi gündemimiz yine bizi şaşırtmadı. Toplumsal sorunlar ne kadar bastırılsa da, görmezden gelinse de gündemdeki yerini alıyor. Bu bize şunu gösterir; sosyal ve siyasal sorunlarımızın birikmişliğini ve değişime ne kadar aç olduğumuzu. Dile kolay üç askeri darbe, 28 Şubat post modern darbesi, son on yılda üç askeri darbe girişimi, kapatılan birçok parti ve yaklaşık 30 yıldır Kürt halkına karşı sürdürülen kirli savaş, bunun sonucunda binlerce ölüm! Yüzlerce aydının ve binlerle ifade edilen faili meçhul cinayetler! Böyle bir ortamda tek düze bir siyasal gelişme beklemek abesle iştigal değil mi? Ayrıca böyle bir ortamda yüzde üç’lük Erbakan’ın partisinin biranda yüzde 20’lere ulaşması veya Erdoğan’ın öncülüğünde kurulan AK Partinin ilk girdiği seçimde yüzde 35, ikinci girdiği seçimde yüzde 48'e yakın oy almasına ne demeli? Demek ki çok ama çok canlı toplumuz. Küçük bir partinin toplumsal kodları doğru okuduğunda çok kısa zamanda siyasal güç olmasının önünün açık olduğunu saptamak sanırım yanlış olmaz.

AK Parti yaklaşık sekiz yıldır iktidarda. Bu iktidar sürecinde demokratikleşme adına birçok girişimde bulundu. Başardı veya başaramadı, kendi sınıfının çıkarını temel alarak yaptı veya yapmadı, gücü yetti ya da yetmedi. Her neyse uzatmaya gerek yok. Anayasa değişikliği, Kürt sorununa getirdiği yaklaşım, yasaklara karşı tutumu gibi ataklar başarılı veya değil. Bildiğimiz şey; başarının sağlanmamasında Ergenekon suç örgütünün faaliyeti, provokasyonlar, Kürt sorunu karşısında savaş yanlısı CHP’nin ve MHP’nin varlığı ve AK Partiyi denetleyecek onu ileriye itecek yani onu aşacak bir sol partinin olmaması nedenler olarak sayılabilir. Bütün bu süreçte AK Parti toplumda bir beklenti yarattı. Bu demokrasi ve adalet beklentisidir. Bu günlerde buna bir de Barış’ı eklersek abartmış olmayız sanırım. Bu beklentiler sende ne yarattı derseniz, şöyle yanıtlarım; AK Parti sosyal demokrat bir parti mi? Ardından, eğer sosyal demokrat parti ise sosyal demokrat bir partiye veya yeni bir sola ihtiyaç var mı? Biraz daha ileri gidip, bir sosyalist olarak böyle bir partinin kurulması sosyalistlerin görevi mi, diye birçok soruyu sürekli kendime sormadım değil doğrusu.

AK Parti'ye ideolojik geleneği açısından ve de işçi sınıfı ile kurduğu bağ açısından bakıldığında sosyal demokrasi ile bir bağı bağdaşığı olmadığını söylemek mümkün. Bu iki açıdan bakıldığında CHP’yi de hiçbir zaman sol veya sosyal demokrat olarak nitelemeyebiliriz de. Ama toplum bir zamanlar sol deyince CHP’yi belledi ve bu memlekette solun adresi olarak gösterilen CHP’ye hoyratça saldırıldığında bile toplumsal desteğini kaybetmediği gibi onu umut olarak dağa taşa yazdı. Çünkü özgürlükçü ve emek yanlısı söyleme sahipti. Sınıf çıkarını gözeten uyanık işçiler bu partinin bürolarını aşındırıyorlardı. Bugün CHP sol içinde görülebilir mi, görülemez tabii. Darbeci özlemleri, Ergenekon suç örgütüne sahip çıkışı son dönemde barış sürecini Silivri kafesinde tutulan Ergenekon canilerinin özgürlüğü için pazarlık koşulları yaratmaya çalışan devletçi bir partiden farksız. AK Parti de sol bir parti değil. Her fırsatta Başbakan muhafazakâr olduğunu, Osmanlı hayranı olduğunu söyler durur. İdeolojik açıdan bu böyle. Demokrasi açısındansa sınıfı geçer not aldığını söylemek mümkün. Ama pekiyi notu vermek zor. Bir memur sendikalarının grevli toplu sözleşme hakkı yıllardır hayata geçirilmedi. Tuzla tersanelerindeki işçi ölümlerine karşı tutumlarında, düşünce özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğü konusunda keza öyle. Daha da uzatılabilinir. Ancak Kemalizm, derin devlet konusunda, askerleri hizaya sokmak açısından başarılı. Biz yıllardır sol bir parti görmediğimiz için AK Parti bize hoş geliyor. Ergenekon suç örgütünün yargılanmasında gösterdikleri kahramanlık, Kemalist cuntacılara karşı verdikleri mücadeleyi, hayranlıkla karşılandığını söyleyebilirim. Bu konular ve diğer birçok demokrasi ve barış lehine yapılacak eylemleri bile desteklenmelidir de. Yine de bu sorunları çözmek için AK parti yeterli değildir. Yeterli olmadığı gözüküyor. Yeni sol bundan gereklidir!

AK Parti değil de sosyal demokrat veya sol bir parti iktidarda olsa ne yapardı, diye kendimize sorduğumuzda yeni bir solun gerekliliği daha çok su yüzüne çıkar. Örneklersek; Kürt sorunu bu denli uzamaz yılan hikâyesine dönmezdi, emek örgütleri daha örgütlü olurdu. Toplumsal adalet daha yerine otururdu. Toplumsal refah daha adaletli paylaşılır en önemlisi de kapitalizmin krizi emekçilerin sırtına değil patronların sırtına yıkılırdı. 12 Eylül cuntasının hazırladığı anayasadan kurtulmuş olurduk. Bütün darbeciler yargılanırdı. Düşünme, örgütlenme özgürlüğü büyük ölçüde sağlanmış olurdu. Ne yazık ki AK Parti iktidarda ve toplumsal sorunlarla karşı karşıya kaldığında sürekli patinaj yapar durumda. Çünkü Kemalistler tarafından kuşatılmış ve sorunların üzerinden gelebilecek ne tarihsel birikime ne’de ideolojik birikime sahip. Gerici muhalefetle cepheden karşılaştığında Yeni Osmanlıcılık sahipleneceği ideolojik argüman oluyor. Biriken sorunları aşamıyor yalnızca zaman yayıp duruma göre ileri veya geri adım atmakta. Bugün çok canlı bir barış havası var ama hükümet hala patinajda ve geri adımın kıyısında. Muhalefette güçlü ve gerçek sol olsaydı bu gün barış konusunda çok ilerde olurduk. Tüm bunlarda dolayı yeni bir sol parti için harekete geçilmelidir. Bu süreci başlatanların yanında yer almak gerekir. Bu sureci ofis ve bürolardan değil sokaklarda düzenlenen kampanyalarla hızlandırılmalıdır. 22 Temmuz seçimlerinde bağımsız adaylar oluşturulan kampanyaların getirdiği ses anımsanmalıdır. Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK), Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe, Savaş Karşıtları ve birçok sivil insiyatifin yürüttüğü başarılı kampanyaların önemli bir toplumsal etki yarattıklarını kimse yadsıyamaz. Ancak bu kampanyalar siyasal olarak bir havuzda toplanmalıdır. Yeni sol için yola çıkanlar bu sivil insiyatifleri hesaba katarak süreci hızlandırmalıdırlar.

Bugün toplumsal sorunlara sosyal demokrat veya özgürlükçü sol arayışlar çok rahat yanıt üretebilirler ancak AK Partiyi karşılarına alarak değil onu aşacak bir pozisyon belirlemelidirler. Bütün sıkışmışlık sol ve sosyalistler açısından reform taleplerin ekseninde birleşmek ve bu taleplerin etrafında kitlesel sol partiyi inşa etmek olmalıdır. Sorun bu reform taleplerin peşinden gidebilecek bir siyasal iradenin ortaya çıkarılmasıdır. Bu anlamda Özgürlük Dayanışma Partisi (ÖDP) içinde gelişen süreçte Ufuk Uras’ın aldığı tutum çok önemli ve sahip çıkılması gerekir. ÖDP’nin Ergenekon soruşturması karşısında Ufuk Uras’ın Ergenekon savcılarına ve hükümete verdiği destek eleştirilmişti. Bu tutum sol açısından iç ağlatıcıdır. Uras sosyalist solun bir kanadı tarafından liberallikle suçlandı. Bir diğer kanatta sosyal demokrat parti kurmanın sosyalistlerin görevi olmadığına dair eleştiriler oldu.

Sosyalist hareketin tarihine bakıldığında bu eleştirilerin külliyen saçma olduğu görülür. Troçki'nin, Hitler'e karşı, Alman Sosyal Demokrat Partisi ile Alman Komünist Partisi'nin mücadele birliği için nasıl çırpındığını biliyoruz. Bu birlik sağlanamadığı içindir ki Hitler rahat bir şekilde iktidara gelmişti. Bugün bu birlik sağlanmalıdır. Çünkü hala Ergenekoncular ve onların destekçisi partiler bıçak biliyorlar. Her fırsatta hükümete saldırırlarken aslında bize, demokrasi güçlerine saldırıyorlar. Bu sürece karşı durmak ancak birleşik bir hat oluşturmaktan geçiyor. Klasik anlamda parti disiplinin uygulandığı, tek bir ideolojinin temel alındığı parti anlayışıyla yapılamaz. Böyle bir fikir birliği iş yapamadan ayrılmayı getirir. Temel sorunlar belli. Demokrasi ve derin devlet, yeni bir anayasa, barış, çevre sorunu, kadın sorunu gibi temel konularda fikirliği sağlanmalıdır. Troçki bunu eylem birliği ve seçim birliği olarak düşünmüştü. Çünkü birlik istediği iki partide büyük ve kitleseldiler. Oysa bizde öyle güçlü parti yok. Yani biz bize kaldık. Küçüğüz, diye de kimse endişe etmesin. Bu avantaja çevrilebilinir. İsterseniz kentte küçük bir otomobille her sokağa girip-çıkabilir, ayak basmadık yer bırakmayabilirsiniz. Toplum solla bütünleşebilir duyarlılıktadır. Boşuna AK Parti üç dönemdir geniş kitlelerce desteklenmiyor. Toplumun vardır bir bildiği, sol bunu yeni öğreniyor ne yazık ki. Arabamız küçük olabilir, en azından hantal bir arabayla yola çıkmamış olacak sol. Gündemi sürekli değişen memleketimizde böyle bir kıvraklık avantaj sağlar sanırım. Bu da sola daha çok iş ve örgütlenme olanağı sağlar. Sol buradan büyür. Önümüzdeki 1 Eylül Dünya Barış Günü bunun başlangıcı olsun. Ama salt AK Partiye karşı bir sol olarak değil; demokrasi, adalet ve barış yolunda yeni bir sol için sokağa çıkılmalıdır. AK Partiyi aşan kitlesel bir sol için!

Çarşamba, Ağustos 26

0 yorum

Yorum Gönder

antikapitalist hava sahasındasınız, türbülans ihtimalini gözden çıkarmayınız...