osmanlı'da ilk üniversite 1849 yılında açılır, yeterli öğrenci ve öğretmeni olmadığından kısa süre sonra kapanmak zorunda kalır. başka başarısız bir denemeden sonra kalıcı olabilen ilk üniversite ise 1900'de II. abdulhamit döneminde kurulur. baskıyla geçen, anayasanın askıya alındığı 24 yılın sonunda 1908 devrimi gelir ve darülfünun'un önü bir miktar açılmış olur. 1908'de 500 civarında olan öğrenci sayısı, 1912'ye gelindiğinde 5000 civarına çıkar. 1914'te darülfünun-ı inas (kızlar üniversitesi) kurulur, ancak 1920'de kız öğrencilerin kararlı boykotu sonucunda bu kuruluş darülfünun'la birleştirilir ve kız öğrencilerin erkeklerle birlikte üniversite eğitimi görmesi sağlanır. 1922'de tıp fakültesinin kız öğrenci kabul etmesiyle birlikte, ilahiyat dışındaki tüm fakültelerde karma eğitim gerçekleşir. işgal karşıtı bildiri ve gösteriler vaka-i adiyeden sayılır olur. zaman içinde üniversitenin öğretim üyesi kadrosu da gelişir (114 ordinaryüs profesör ve profesör), yutdışından pek çok profesör üniversiteye dahil olur.

1920'li yıllar boyunca mustafa kemal de üniversiteyi destekleyen açıklamalar yapar. 1930'da darülfünun ziyareti sırasında "istanbul darülfünununda yüksek profesörler ve kıymetli gençlerle yakından tanışmaktan çok memnun oldum. ilim timsali olan bu yüksek müessesenin büyük hizmetleriyle iftihar edeceğimize şüphe yoktur" açıklamasını yapar.

ancak kemalist elitin darülfünuna bakışı sadece iki yıl içinde tamamen değişir. 1932'de resmen ilan edilen türk dil ve tarih tezleri karşısında üniversitenin gösterdiği kuşkucu tutum, darülfünun'un sonunu getiren başlıca etken olmuştur. üniversitenin son derece ideolojik olan bu tezler karşısındaki eleştirel tutumuna bir tedbir olarak, eski istiklal mahkemesi hakimi dr. reşit galip milli eğitim bakanı tayin edilerek, üniversiteye çeki düzen vermekle görevlendirilir. fakat bu tedbir kâr etmez. üniversite haklı olarak yeryüzündeki tüm dillerin ve tüm milliyetlerin kaynağının türklük olduğunu iddia eden deli saçması tezleri desteklemez ve hatta eleştirir. böylece akademi onurlu bir şekilde idam sehpasında taburesini tekmeler. 1933'te darülfünun tasfiye edilir. 100 civarında öğretim üyesi emekliye sevkedilir.

darülfünunun yerine istanbul üniversitesi kurulur.
aslen sehpalar kurduran bir hakim olan eğitim bakanının 12.9.1933 tarihli milliyet'te yer alan açıklamasına göre atamalarda "ilimden ziyade idealistlik ön planda tutulmuş"tur. dr. reşit galip, üniversitenin açılış konuşmasında darülfünun'un kapatılma nedenlerini açıklarken, ağırlığı bu kurumun "siyasi, içtimai büyük inkılaplar karşısında bîtaraf bir müşahit [tarafsız bir gözlemci] olarak kalmasına" verir; yeni üniversitenin en esaslı niteliğinin "milliyetçilik ve inkılapçılık" olacağını belirtir.

daha sonra ankara'da dil ve tarih-coğrafya fakültesi kurulur. bu iki kurum kemalist devrimin ihtiyaç duyduğu ideolojiyi üretmekle görevlendirilir.

bugünlerde kopan rektör atamaları fırtınasını yorumlayabilmek için bu kısa tarihi bilmek gerekir. üniversitelerarası kurul'un başkanı ve akdeniz üniversitesi eski rektörü mustafa akaydın kendisi söylemektedir. "türban konusundaki tavrımdan dolayı atamam yapılmadı" demektedir. doğrudur. akaydın o rektörlüğe türban konusundaki yasakçı tutumundan dolayı dönemin cumhurbaşkanı ahmet necdet sezer tarafından atanmıştır, şimdi de yine aynı gerekçeyle cumhurbaşkanı abdullah gül tarafından atanmamıştır. olay budur.

Cumartesi, Ağustos 9

0 yorum

Yorum Gönder

antikapitalist hava sahasındasınız, türbülans ihtimalini gözden çıkarmayınız...