deniz feneri patlağıyla kudurup sağa sola çarpan lastik iktidarla, sahtekar, savaş çığırtkanı, ahlaksız burjuva medyasının kavgası var, işte şimdi tam da "yiyin birbirinizi" demenin zamanı! "üçüncü yol" işte böyle bir anda bizim yolumuz. soldaki ergenekon tartışmalarına işte böylece teğet değip asıl meseleye geleyim.

http://www.acikistihbarat.com/Resimler/Haber/deniz-feneri.jpg

merhametin kurumsallaşması 
deniz fenerinin sloganı "yüzyılın iyilik hareketi"ydi. hakikaten, yakinen biliyorum, pek çok yoksul aileye "yardımları" dokundu. ancak bu yapılan gerçekten iyilik mi? ramazan ayındayız. dört bir yanda yoksulları doyurduğu söylenen iftar çadırları. fitre ve zekat toplama kampanyaları. türk hava kurumu bile dağıttığı zarflarla fitre topluyor. sıradan inananlar bu gibi kurumlara yaptıkları yardımlarla vicdanlarını rahatlatıyorlar. oysa merhamet son derece kişisel bir duygu. şimdi merhamet kurumsallaşıyor ve samimi inananların merhamet etmelerinin neticelerini denetleyebilme, sonuçlarını görüp "mutlu olabilme" şansları da ellerinden alınıyor. merhamet kurumsallaştıkça kolpa olasılığı artıyor. bu meselenin bir yanı. asıl ahlaksızlık "komşusu açken tok yatan bizden değildir" inanışında gömük. bu inanış sermayenin egemenliğini kabullenmiştir.

korkunç kötülükler ve mülkiyet hakkı
hatırlatmaya hacet yok. yoksulluk kapitalizmin yapısal sorunu. yoksulluk sorununu çözebilmiş bir kapitalist ülke yok. yoksulluk sınırı ülkeden ülkeye değişse de böyle bir kriterin varlığı söylediğimizin kanıtı. korkunç olan, kapitalizmin bu sorunu yoksulların hayatta kalmalarını sağlayarak çözmeye çalışması.

1857'de, brüksel'de I. iyilikseverler kongresi toplanmıştı. marks'ın damadı ve ünlü "tembellik hakkı"nın yazarı paul lafargue'nin anlatımına göre, fransa'nın lille bölgesinin en zengin fabrikatörlerinden biri olan bay scrive, yoğun tezahüratlar arasında kürsüye gelmiş ve şunları söylemişti: "çocuklar için birtakım eğlence olanakları sağladık. çalışırken şarkı söylemesini ve yine çalışırken sayı saymasını öğretiyoruz onlara; eğlendiriyor bu onları ve geçimlerini sağlamak için gerekli 12 saatlik çalışmayı cesaretle kabul ediyorlar."
bir çocuğun geçimini sağlamak için gerekli olan çalışma başından beri bu sistemde var. onlara iyilik yapmak isteyen başkaları da!

yapılan şudur: özel mülkiyetin yol açtığı korkunç kötülüklerin yoksullar üzerinde yol açtığı korkunç etkileri azaltmak için yine özel mülkiyeti kullanmak.  mülk sahibi olmayan bir sınıfın soyundan geldikleri için çoğu zaman yoksulluk, bazen düpedüz açlık koşullarında yaşayan ve hayvanlar gibi çalışmak zorunda bırakılan insanların üzerinde son derece aşağılayıcı bir merhamet duygusu kılıcı var. orta sınıfların "günahlarından arınmak için" varlıklarının küçücük bir zerreciğini merhamet adı altında yoksullara bağışlamaları çok mide bulandırıcı. bu burjuvalar ve küçük burjuvalar, yoksulların ezik kalmasını istiyorlar! çünkü onlar yoksulların bir arada oluşturdukları güçten büyük bir maddi refah sağlıyorlar. yoksulların avurdu çökmüş yüzleri, sıska çocukları onların daha müreffeh geleceklerinin teminatı. hayırseverlik bu ilişkide en iyisinden romantik bir sadaka. "iyi müslümanların" traji-komik derecede kifayetsiz bir borç ödeme seramonisi. üstelik bu "borç", "ödeyenlerin" vicdanında küstahlığa yol açıyor. "yaparım da, öderim de" diyorlar içten içe ve zorbalıkları artıyor.

bu gün iftar sofralarında oturan, fenerlerden yardım alan yoksullar, zenginlerin sofrasından dökülen bir kaç kırıntıya zerre kadar gönül borcu duymazlar vakti geldiğinde. neden zenginlerin sofrasında oturmadıklarını sormaya başlarlar. el açanlar, el uzatanlara dönüşüverir. mülke uzanan el karşısında sınanır o vakit gerçek merhamet! ey hayırseverler, nereye kadar merhametiniz? biz yoksulun, zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaksızını severiz!

0 yorum

Yorum Gönder

antikapitalist hava sahasındasınız, türbülans ihtimalini gözden çıkarmayınız...

Subscribe here