Facebook'ta duyur

Perşembe, Şubat 28 0 yorum

"yunanistan'da türklerin hakları tanınmıyor öyleyse biz de azınlıklarımızın haklarını tanımayalım" ucube zihniyetinin onca engelleme çabasına rağmen vakıflar tasarısı yasalaşmıştı, dün de resmi gazetede yayımlandı. bu zihniyet kendi azınlık mensubu yuttaşını dahi yurttaş olarak görmüyor, el konulan azınlık vakıflarına ait malların iadesini engellemeye çalışıyordu ama olmadı. yeni yasanın tam metni burada.

Facebook'ta duyur



operasyon, ele geçirilmeler, etkisizleştirmeler falan yaşanırken düştü gündeme. bağlamları farklı görünse de o hep aynı izlek üzerinde; sır olmayan ama sırlı, bolca düğümlü ama çözülemez olmayan, o "yaşamak dediğimiz üç beş kısa an"ı anlattı. acının farkında olup acıyla büyüyebilmenin yolunu aradı. huzurun ve mutluluğun yolunu. gerçekçi oldu hep. o nedenle dokundu hep şarkıları içimize. perişanım şimdide "ne ağzımın tadı var, ne canda huzur" dedi, "savaşma seviş benle, hayata karış benle" dedi, masum değilizde "eller günahkar, diller günahkar, bir çağ yangını bu, bütün dünya günahkar" dedi. en doğrudan isyanlarında bile çoğunluğu yanında hissettirmeyi bildi. o kendini hep yanımızda hissettirdi. şimdi de bizi yalnız bırakmadı. en çok ihtiyaç duyduğumuz anda yine yetişti. şu dizelerle katılıverdi yeniden aramıza:



Gönül nasıl derin bir kederde.

Bu korkunç kuraklık

Boynu bükük buğday başakları

Bu çorak toprak, bu susuzluk

Tarnı'nın kuruyan gözyaşları



Bebeler ergen doğuyor

Ninniler kahramanlık masalları

Yaşayan bu kanlı haritada

Taşırken iki büklüm onca yası



Bir büyük gözaltı hayatımız

Ölü çocuklar coğrafyasında

Kayıplar destanı hikayemiz

Melekler anaların dilsiz yasında



Bu korkunç bataklık

Yutuyor körpe tomurcukları

Dört kitap yazıyor

Eşittir Tanrı'nın çocukları


Facebook'ta duyur

Çarşamba, Şubat 27 0 yorum



kaynak: küresel bak

Facebook'ta duyur

Salı, Şubat 26 0 yorum



DİVA'NIN ALTINDA KALMAMAK



popstar serisini başından beri izliyorum. popstar alaturka'yı da kaçırmıyorum. insanlar çok şaşırıyorlar ama, ben hem cidden müzik hakkında birşeyler öğreniyorum, hem de gerçek bir popüler kültür ikonu olan orhan gencebay'ı, netlik ayarı tam armağan'ı ve "deli diva" bülent ersoy'u izlemekten keyif alıyorum. neyse efendim, bu yarışmanın geçen pazarki bölümünde bülent ersoy ilginç şeyler söylemişti. gerçi çok açık değildi dedikleri ama farklıydı. çıkan her yarışmacı militarizmin dibine vurur, ağlar sızlarken, o, kara harekatında ölen askerlerin ne uğruna öldüklerini sorguluyordu. bi ara jürinin en gıcığı, en pespaye şoveni ebru gündeş, "keşke benim oğlum olsaydı da askere gönderseydim" mealinden bişeyler geveleyince "diva" cevabı patlattı: "sonra da ölüsünü kucağına alırsın!" bülent ersoy son derece insani bir yerde durup militarist söylemin ezberini bozuyordu. "yok ama olsaydı başkalarının savaşına oğlumu göndermezdim" diyebiliyordu. "şehitler ölmez" lafını açık açık klişe olmakla eleştirdi. bu retoriğin insan ölümlerinin önüne geçemediğinin altını çizdi. çok cesurdu. orada onu kimse desteklemedi. dün basın da onu yalnız bıraktı. sonra duyuldu ki ersoy hakkında "halkı askerlikten soğutmak"tan soruşturma açılmış. yani tck 318. maddeden. eğer dava açılır ve "diva" mahkum olursa 9 aydan 3 yıla kadar hapis cezası alabilecek. bugün ersoy'a medyadan destek taraf'tan geldi. barışın dilini güçlendirmek için şimdi onu desteklemek gerek. üzerine paşaların oturmaya çalıştığı divanın altında kalmak istemiyorsak...



Facebook'ta duyur



taraf gazetesi ilk gününden beri iyi işlere imza atıyor. bugünkü manşetinde savaşın oradan ya da buradan, ama neticede insanları yok ettiğini vurguluyor. manşetin altında şu cümleler yer almış: "türk silahlı kuvvetleri'nin ırak'ın kuzeyindeki pkk hedeflerine yönelik kara harekatı, çeyrek yüzyıllık savaşın 40 bine varan ölüm bilançosunu kabartıyor. ilk üç günde 15 asker şehit oldu, 112 pkk'lı hayatını kaybetti." taraf, savaşın dilini reddediyor.

Pazartesi, Şubat 25 0 yorum



istanbul epik balesindeki oryantalist burkulmadan sözetmiştim. ama "oryantalizmin böylesi" dedirten şöylesi bi çizgi film de varmış.



dün 140 dakika bale izledim: istanbul. hemen söyleyeyim az sonra okuyacaklarınıza rağmen iyi de oldu. başlangıçta etkileyici bir müzik sürerken perdenin 5 dakika falan kalkmaması, farklı bir şey izleyeceğim izlenimi oluşturmaya yetti. eğer izlerseniz videoda oyun kısım kısım anlatılıyor. ben de o sırayla gideyim bari. ilk perde ayasofya'nın önünde başlıyor. istanbul'la ilgili olduğu düşünülen simgeler ve tarihi karakterler birlikte boy gösteriyor. bir nevi içindekiler bölümü yani. 2. tabloda 2. mehmet, kaçınılmaz sonunun farkında olan konstantin'den şehri savaşmadan teslim etmesini istiyor. konstantin tabi savaşacak, ancak fatih rumeli hisarını da yaptırıp bizans'a karadeniz'den yapılması muhtemel yardımları da kesince, şapa oturuyor. burada hisar maketleri eşliğinde gerçekten bunaltıcı şeyler oluyor. insan konstantin'in ruh halini çözüyor hemen. neyse, sonra fetih gerçekleşiyor. meşhur haliç'in ağzına zincir germeler ve fakat 72 parçalık donanmanın karadan indirilmesi. bu tabloda gemi olmuş adamlar güzel. kostüm yalın ama yaratıcı. ardından mehmet'in (artık fatih) gayri müslim ahaliyi toplayıp "gazab-ı şahanemden korkmayın" repliği geliyor. dinlerinden dolayı onlara dokanılmayacak. hatta rum patrikhanesi açılıyor, ermeni patrikliği kuruluyor. kısa kısa geçiliyor bunlar. dans performansları özellikle fatih'inki görülmeye değer. izliyor yani insan. ilk perde neyle kapanıyor, oryantalist bir burkulma ve evet haremle. köleler, cariyeler, harem ağası, fatih'in yatak sahnesi. ara. istanbul bu mu soruları.

ikinci perde ispanya'dan osmanlı'ya sürülen seferadlarla başlıyor. genç yaşlı çoluk çocuk yollarda yahudiler. öyle yürüyorlar. dans yok bu sahnede. yaratıcı değil bence. sonra lale devri başlıyor. lale çizen ressamlar, epey dekolte kostümler giymiş kadınlarla cilveleşiyor. bu tablonun sonunda ellerinde kocaman lale resimleriyle onları pankart taşır gibi bize gösteren laleistler geçiyor. devir kapanıyor böylece. cumhuriyet dönemine geldik. ingiliz zırhlıları haydarpaşa açıklarında. birden bir alkış kopuyor. holigan mı lan bunlar diyorum. sonra mustafa kemal görünüyor siyah beyaz karelerde. alkış artıyor, dinmiyor. bale yok, sanki taşrada cumhuriyet bayramı kutlaması. slayt gösterisi tatsızlığı. cumhuriyet de böyle geçip gidiveriyor. kolay bir yol, konjontürel de üstelik. sonra istanbul deyince pat diye akla geliveren beyoğlu. sahnede bir tramvay. ah beyoğlu, vah beyoğlu diye bir tango. ardından benim beğendiğim megapol videosu geldi. finalden hemen önce martı olmuş kızların güzel dansları. finalde sahnedeki bir vapurun içinde oyunun tüm karakterlerini görüyoruz. vapuru nasıl koymuşlar buraya sorusu.

netice olarak söylemem gerekir ki, oyun kültür yaşamında, sanat mozaiğindeki eksik taşlardan birini yerine oturtma iddiasını taşıyabilecek kadar büyük değil. dekor, kostümler ve müzik başarılı. danslar bazen çok etkileyici. ama istanbul'u anlatabildiği söylenemez.

resmi ideoloji çok baskın. fatih'in adaleti, osmanlı'nın yahudilere sahip çıkması türk-islamcıların kasılarak anlatıp durduğu, oradan kemalizme de içselleşmiş şeyler. cumhuriyet dönemi m.kemal gazcılığıyla geçiştirilivermiş. cumhuriyet sonrasına ait tek kayıt, 1940'ların beyoğlu'su. bu oyunda insanlar yok. koca istanbul, kemalizmin elitizmine kurban edilmiş. yakışıklı bir fatih var. laleist çapkınlar var. tango yapan burjuvalar, kuşlar var, ama insanlar yok. hacivat karagöz oyunları bile, içerdiği zengin insan kaynağıyla, istanbul'un gerçek ev sahiplerinin içten tasvirleriyle daha başarılı "istanbul"dan.

Pazar, Şubat 24 0 yorum



WORKING CLASS HERO
Daha doğar doğmaz kendini küçük hissetmeni sağlarlar.
Hiç zaman ayırmazlar sana, hepsini vereceklerine.
Acın o kadar büyür ki hiç hissetmez olursun...

Evde döverler seni, okulda canını yakarlar.
Zekiysen nefret ederler, aptalsan aşağılarlar.
Deliye dönersin sonunda ve uyamazsın kurallarına...

Yirmi küsur yıl korkuturlar, işkence ederler bedenine.
Sonra haydi bakalım derler, bir meslek seç kendine.
Korkudan tutulup kalmışsındır, kıpırdayamazsın bile...

Her gün uyutuyorlar sizi, televizyonla, dinle, seksle.
Pek zeki, sınıfsız ve özgür sanıyorsunuz kendinizi siz de
Boktan köylülersiniz hâlâ, bakıyorum da size...

Yukarılarda yer var hâlâ diyorlar, isteyenlere.
Ama öldürürken gülümsemeyi öğrenin önce
Tepedekiler gibi olmak istiyorsanız siz de...

Kolay iş değil işçi sınıfı kahramanı olmak!
Bir kahramanı olmak isterseniz yine de
Takip edin beni sadece...

kıt ingilizcemle çeviri benimmmm... durdurup durdurup dinledim vallahi...

Cumartesi, Şubat 23 0 yorum

Misal Afganistan'da solculuk yapıyorsunuz. Napıcanız? Tüm burkalar kalksın lannnn! Hööööötttt! mü yapacaksınız. Olmaz kardeşlerim! Önemli olan sizin programınızdır. Sizin o halka, o halkın kadınlarına ne vaat ettiğinizdir. Barışacaksınız önce. Sonra çaresine bakarsınız...

dün gece yaklaşık olarak 10 bin askerin katıldığı bir kara harekatı başlatıldığı duyuruldu. kürt kaynakları askerlerin insansız bölgede olduğunu ve oradan sadece silah seslerinin geldiğini söylüyor. olası bir hava operasyonundan önce şurada kedilerle ilgili bir izlenimimi yazmıştım ve arkasından diyarbakır'daki bomba patlamıştı. ülke karanlığa gömülmüştü. şimdi bir kara operasyonu başladı. 10 bin asker heralde yarın geri dönmeyecek. türkiye bölgeye artık fiilen girdi. kötü günlere hazırlıklı olmak gerek.

Cuma, Şubat 22 0 yorum

şimdi okuyacağınız yazı, eski blogumda en çok hit ve yorum alan postlardan biriydi. elliye yakın yorum aldı. bunlardan bir kısmını, açık açık cinsel tatminsizlik koktukları için yayımlamadım. hala da ağzı salyalı yorumlar alıyorum. biz içerdeki düşmanmışız falan filan. içerisi heralde, chp dumanlı sol aura oluyor. arkadaşlara anlasınlar diye şu yazıyı yazmıştım. hala anlamadılarsa "kökten chp'lilik" adlı şu yazıyı öneriyorum. şimdi o eski yazımı, bunların üzerine bi daha okumanızı rica ediyorum, ediyomuyum evet ediyorum...



KANALTÜRK KAMPANYA BAŞLATMIŞ



Akşam yemeği sırasında zapping yaparken Kanaltürk'te durdum. Yine Tuncay Özkan! Tanrım bu adam stüdyoda mı yaşıyor? Dekorun arkasında bir lavabo ve bir klozet, yanıbaşında da bir ranza hayal ediyorum izlerken. Neyse, sn. Tuncay almış yine karşısına paşasını -ranzadan üst kat komşusu olur-, yeni bir kampanyayı müjdeliyorlar biz onurlu Türk halkına. Kampanyalarının adı Biz Kaç Kişiyiz'miş. Ramazan çadırlarından sözediyorlardı. Ramazan çadırlarına karşıymışlar. Olabilir. Çadırlara gidenlere onursuz demeye getirdiklerinden şüphe duyuyorum fakat. Efendim sonra kampanyalarına getiriyor sözü sn. Tuncay. Tıklayın, arayın, nolur mesaj atın, lütfenli bir ifade yerleştirmiş suratına. Anlayamadım tabii. Ramazan çadırlarına karşı mı kaç kişiyiz? Sonra baktım ki kampanya logosu her daim ekranın bir köşesinde, meselenin ciddiyetini kavradım.



Lafı uzatmamayayım. Ana haber saati yaklaşmıştı kanalın. Ama sn. Tuncay yasaklı olduklarını ve zorunlu olarak bir belgesel izlettireceklerini duyurdu. Yaşasııınnnn!! Akdeniz Güneşi isimli bir belgesel başladı. İzledim. Çok beğendim. Habertürk ana haberden daha çok beğendim. Sn. Tuncay'dan devamını rica ediyorum.

Şimdi soruyorum. Belgeseller Kanaltürk haberlerinden daha iyidir diyen kaç kişi vardır? Yani "Biz kaç kişiyiz?"

aşağıda, başörtülü ve üniversiteli genç kadınların türban tartışmasını daha makul bir zemine çekmesini umduğum bildirileri var. onlara en çok milliyetçiler, ulusalcılar, kemalistler yani statükocular kızacak. ama akp'lilerin de "siz de nereden çıktınız şimdi" dediklerini duyar gibi oluyorum. genç kadınlar bu çağrılarıyla sadece demokrasi konusundaki samimiyetlerini ifade etmekle kalmıyor, aynı zamanda akp hükümetine de baskı kurmuş oluyorlar. bence bu zamanlama açısından fevkalade bir girişim. siteleri de şurada.
işte o bildiri:
SÖZ KONUSU ÖZGÜRLÜKSE HİÇBİR ŞEY TEFERRUAT DEĞİLDİR
BİZ HENÜZ ÖZGÜR OLMADIK...

Üniversite kapısı sert bir şekilde yüzümüze kapatıldığı günden bu yana yaşadığımız acılar bize
bir şey öğretti: Gerçek sorunumuz insanların hayatlarına, görünüşlerine, sözlerine,
düşüncelerine müdahale edebilme hakkını kendinde gören yasakçı zihniyettir.
Başını örttüğü için ayrımcılığa uğrayan kadınlar olarak tüm samimiyetimizle açıklıyoruz ki;
üniversitelere başımızı örterek girmekle mutlu olmayacağız. Ta ki:
Kürtlerin ve ötekileştirilenlerin kendilerini bu ülkenin asli unsuru hissetmesi için gereken
hukuki ve psikolojik ortam oluşturulmadan,
Acımasızca işlenen cinayetlerin gerçek sorumlularına ulaşılmadan,
301 davalarını bitirecek düzenleme yapılmadan,
Azınlık vakıflarının üzerinde pişkince oturanların rahatı bozulmadan,
Alevilerin ibadetini kültürel aktivite, ibadet evlerini de kültür merkezi olarak görmekte ısrar
etmekten vazgeçilmeden,
Üniversitelerden sudan sebeplerle atılan arkadaşlarımız geri dönmeden,
Yasakçı zihniyet bize ne zaman, nerelerde ve nasıl örtüneceğimizi dayatmaktan vazgeçmeden,
Üniversitelerin bilimsel özgürlüğünün önündeki en büyük engel YÖK kaldırılmadan…

Kısacası;
12 Eylül darbe anayasasını esamesi okunmayacak şekilde ortadan kaldırıp yeni, sivil
bir anayasaya yapılmadan mutlu olamayacağız.
Birimizin diğerimiz için tehlike olduğu korkusunu yayıp bizi birbirimize düşürerek bu adaletsiz
düzenini devam ettiren yasakçı zihniyet tamamen ortadan kalkmadan hiçbir özgürlük tam özgürlük değildir.
Özgürlüklerin kısıtlanmasının ne demek olduğunu bilen insanlar olarak, bundan sonra da her
türlü ayrımcılığın, hak ihlalinin, baskının, dayatmanın karşısında olacağız.
Unutulmamalı ki; “Gökler ve yer adaletle ayakta durur.” (Hz. Muhammed)

Perşembe, Şubat 21 0 yorum



komünist manifesto'nun orijinal metni, tanıdık çizgi film kareleri üzerinde akıyor. keyifli ve "gerçekten yahu" dedirten türden.

Çarşamba, Şubat 20 0 yorum
Salı, Şubat 19 0 yorum

ZNet ve ZMagazin yazarlarından justin podur "eskiden sol görüşlüler bu kavramın tanımı üzerinde hakimiyet sahibiydiler, ancak bana göre bu hakimiyeti kaybettik ve bu durum bazı sorunlara sebep oldu. yaygın tabiriyle ırkçılık; bağnazlık, önyargı ve stereotipler kaynağıdır. bu yaygın kullanıma göre siyahlar en az beyazlar kadar "ırkçı" olabilirler. başka bir kullanıma göre ise ırkçılık siyahlara karşı duyulan akıldışı bir nefrettir. bu kullanıma göre ırkçılık, yalnızca siyah karşıtı nefrete atfedilmiş, anti-semitizmden, islamofobiden ve herhangi bir gruba duyulan nefretten ayrıştırılmıştır. bu kullanım "ters ırkçılık" fikrine -ki yaygın kullanıma göre beyazların aleyhine yapılan ayrımcılıktır ve pozitif ayrımcılık programlarına karşı sıklıkla öne sürülen bir savdır- yol açmıştır." diyor.
baskın oran'ın DurDe grubunun sözcüsü olarak dtp gurubu ziyaretinde mecliste yaptığı konuşmayı hatırlattı bana. hocanın hani şu "sizi kürt miliyetçiliğinden de korumaya geldik" dediği konuşmayı. justin podur'un ırk, kültür, ırkçılık, çokkültürcülük gibi kavramlar üzerine düşündüğü yazısını şuradan okuyabilirsiniz.

Pazartesi, Şubat 18 0 yorum

anadolu'da 2500 yıl önceki ilk grev, osmanlı'da 800 ırgatın idamı, ilk grevler ve amele eylemleri, ilk toplu iş sözleşmesi. emeğin gayrı resmi resimli tarihi...

Pazar, Şubat 17 0 yorum

"KARDA YÜRÜYEN TÜRKLER EYALETİ"
5 muharrem 1264 (14 aralık 1847) tarihli takvim-i vekayi gazetesinde yayımlanan resmi tebligat, o tarihe kadar emirlikler altında yaşayan kürtlerin resmen bir "kürdistan eyaleti" altında birleştirildiğini duyuruyordu... meraklısı tebligatın osmanlıcasına ve sadeleştirilmiş hali şurada. insan "kürt = karda yürüyen türk" formülasyonunun nasıl üretildiğine ve buna nasıl inanılabildiğine inanamıyor...


iran'lı sanatçıların küreselleşme ve savaş karşıtı çalışmaları.


FF Mt fontunu kullanarak %50 daha az kağıt ve boya, daha az alanla derdimizi anlatabileceğiz. Dijital haberleşmenin, dar alanda çok şey anlatma ihtiyacının doğurduğu sesli harflerin kullanılmadığı yazım şeklinin üzerinde biraz daha oynanmış hali gibi duruyor ama denemek gerek.

Cuma, Şubat 15 0 yorum


Vaktiyle Bush'un başını baya ağrıtmış olan katrina kasırgasından sonra ABD'li bir grup tasarımcının felaketzedelerle dayanışma kampanyası için hazırladığı güzel afişler.

Perşembe, Şubat 14 0 yorum



Yandaki heykel Louvre Müzesi'nde bulunan Roma dönemine ait "Les Trois Graces". "Sevimli üçler" anlamına geliyor. Aşağıdaki ise şu an Eczacıbaşı koleksiyonunda bulunan karikatürist Cemil Cem'e ait 1910 tarihli bir çizim. Adı yine "Sevimli Üçler". Şimdi böyle bir karikatürü, böyle bir hicvi hayal bile edemiyor insan... Ne biçim anti-militaristmiş adam.



Halil Menteşe Bey (1874-1946), Nâzır [Bakan]
İbrahim Hakkı Paşa (1862-1918), Sadrâzam [Başbakan]
Mahmut Şevket Paşa (1856-1913), Ordu Komutanı

2 Aralık 1910

Çarşamba, Şubat 13 0 yorum


Bu sanata bayılıyorum. Bu performansa özellikle bayıldım:) Street Art sınır tanımıyor. Streetsy, internetin en kapsamlı street art galerisi olma amacını tanıyan ve benim de daha kapsamlısını henüz görmediğim bir site. Sık kullanılanlara eklemek gerek...

Salı, Şubat 12 0 yorum

http://benhayattaykendevam.blogspot.com/2008/02/birgn-gazetesinin-koridorlarnda-erturul.html#comments



Yukarıdaki Birgün gazetesinin 5 şubat tarihli nüshası. özgürlükçü bir sol gazetenin mesele başörtüsüne gelince nasıl yalpaladığının çarpıcı vesikası. Bu konuda tamamen katıldığım bir yazı için şöyle buyrun.

Pazartesi, Şubat 11 0 yorum
Cuma, Şubat 8 0 yorum

Subscribe here