operasyon, ele geçirilmeler, etkisizleştirmeler falan yaşanırken düştü gündeme. bağlamları farklı görünse de o hep aynı izlek üzerinde; sır olmayan ama sırlı, bolca düğümlü ama çözülemez olmayan, o "yaşamak dediğimiz üç beş kısa an"ı anlattı. acının farkında olup acıyla büyüyebilmenin yolunu aradı. huzurun ve mutluluğun yolunu. gerçekçi oldu hep. o nedenle dokundu hep şarkıları içimize. perişanım şimdide "ne ağzımın tadı var, ne canda huzur" dedi, "savaşma seviş benle, hayata karış benle" dedi, masum değilizde "eller günahkar, diller günahkar, bir çağ yangını bu, bütün dünya günahkar" dedi. en doğrudan isyanlarında bile çoğunluğu yanında hissettirmeyi bildi. o kendini hep yanımızda hissettirdi. şimdi de bizi yalnız bırakmadı. en çok ihtiyaç duyduğumuz anda yine yetişti. şu dizelerle katılıverdi yeniden aramıza:



Gönül nasıl derin bir kederde.

Bu korkunç kuraklık

Boynu bükük buğday başakları

Bu çorak toprak, bu susuzluk

Tarnı'nın kuruyan gözyaşları



Bebeler ergen doğuyor

Ninniler kahramanlık masalları

Yaşayan bu kanlı haritada

Taşırken iki büklüm onca yası



Bir büyük gözaltı hayatımız

Ölü çocuklar coğrafyasında

Kayıplar destanı hikayemiz

Melekler anaların dilsiz yasında



Bu korkunç bataklık

Yutuyor körpe tomurcukları

Dört kitap yazıyor

Eşittir Tanrı'nın çocukları


Facebook'ta duyur

Çarşamba, Şubat 27

0 yorum

Yorum Gönder

antikapitalist hava sahasındasınız, türbülans ihtimalini gözden çıkarmayınız...

Subscribe here