önce bir hikâye:
BİR telefon. Tanıdığımız bir polis şefi gülüyor:
"Gel, seni Nuri Baba'yla tanıştırayım!"
"Nuri Baba kim?"
"Gel, pişman olmazsın!"
Emniyet Müdürlüğü'nün bir odasında "Nuri Baba" ile tanışıyoruz; "Nuri Baba" eski polislerden, yeniler onlara "Kulağı kesik" derler. "Nuri Baba" Boğaz tarafında bir karakolda yirmi yıldır görev yapıyor, artık karakol ondan sorulur, onunla anılır olmuş, tanımadığı yok...
***
MÜDÜRİYETTEN telefon. Amirlerden biri arıyor:
"Nuri Baba, filan kilisenin papazı Yani'yi al gel!"
"Nuri Baba" Rum papaza arka çıkıyor:
"Beyim, iyi adamdır bu papaz, kötü bir şey yapmaz!"
"Nuri Baba, uzatma, hakkında ihbar var, al getir!"
Ne yapsın "Nuri Baba", papazı alır, birlikte vapura binerler, Bebek'te inecekler. Tramvayın arka sahanlığında "Nuri Baba" bir sigara yakar, Ortaköy'e gelince bir bakar ki "Papaz Yani" yok, kaçmış...
***
TRAMVAYDAN aşağı atlar, Dereboyu'nda her gördüğüne sorar:
"Papazı gördün mü?"
Kimse görmemiştir...
"Nuri Baba" yanmıştır, müdüriyette adamın çırasını yakarlar, derken karşıdan gelen bir papaz görür, koşar yakalar, papaz şaşkındır, "Nuri Baba" ihtar eder:
"Şimdi seni müdüriyete götüreceğim, kimseyle konuşmayacaksın, yoksa yanarsın!"
Papaz korkar, Sirkeci'ye, müdüriyete gelinir, "Nuri Baba" Birinci Şube'ye çıkar, zimmet defterini nöbetçi memura imzalatır, papazı teslim eder, ver elini Boğaziçi...
***
ORTAKÖY'de yakalanan papaz iki gün nezarette kalır, korkudan ağzını açamaz. "Nuri Baba" yol boyunca tembih etmiştir:
"Sorulmadan konuşma, ağzını açarsan yanarsın!"
Polisler cebindeki üç beş kuruşla ona peynir ekmek ve sigara alırlar, iki gün sonra sorguya çekilir:
"Gel bakalım papaz efendi. Adın ne?"
"Kirkor!"
"Ne Kirkor'u, sen Yani değil misin?"
"Hayır beyim, ben Kirkor'um!"
"Yoksa sen Rum değil misin?"
"Tabii beyim, ben Ermeni'yim!"
Papazın başına gelenlere sorguyu yapanlar katıla katıla gülerler. Ermeni papazı bırakıp, "Nuri Baba"yı müdüriyete getirirler.
"Nuri Baba"nın savunması müthiştir:
"Ne fark eder beyim, o da papaz, bu da papaz!"
6 eylül'e az kaldı. yukarıdaki hikâye, hikaye dediğimize bakmayın, yaşanmışlık, can dündar'ın 6-7 eylül olaylarıyla ilgili hazırladığı "o gün" belgeselinden.
1955’in 6 Eylülü. Başta İstanbul olmak üzere, İzmir ve Adalar’da Rumlara ve diğer gayrimüslimlere karşı büyük bir linç ve yağma hareketi gerçekleşti. İki gün boyunca devam eden olaylarda birçok gayrimüslim yaralanırken, yaşamını yitirenler oldu. Maddi hasar ise çok büyük boyutlardaydı. Kalabalık güruhun önüne çıkan tüm dükkânlar, kiliseler yağmalanmıştı. Devletin kolluk kuvvetleri önceden haberdar oldukları halde herhangi bir müdahalede bulunmadan olayları izlemekle yetindiler. Olayların ardından birçok Rum ve gayrimüslim, sahip oldukları her şeyi geride bırakarak yaşadıkları alanları terk etmek zorunda kaldılar. Olayların tarihsel gelişimi, eski despotik devlet geleneği üzerinde yükselen yapının yeni sahiplerinin sınıfsal ihtiyaçlarıyla örtüşmekteydi.
Kapitalist üretim ilişkilerinin yeni yeni nüfuz etmeye başladığı Osmanlı devletinin son dönemine kadar, ticaret, ağırlıklı olarak gayrimüslim tebaanın eliyle yürüyordu. Bu olgu TC’nin kuruluş yıllarında da varlığını sürdürecekti. Lozan Konferansıyla “azınlık” statüsü verilen Rumlara ve diğer gayrimüslimlere, yeni gelişmekte olan Türk burjuvazisi bir taraftan gıpta bir taraftan da açgözlü bir kinle bakıyordu. Bu “azınlıklar”ın burjuva kesimlerinin sahip olduğu servet ve mülkiyete çeşitli biçimlerde el koyma girişimleri en açık ifadesini aslında daha II. Dünya Savaşı sırasında yürürlüğe konulan Varlık Vergisi ile bulmuştu.
diyor yazar. evet, 6 eylül'e az kaldı. ne misaferperveriz! sanki ev sahibi bizmişiz gibi!
bia'da bende az önce şunu okudum ve hüzünlendim;
"Kapıcımız Ahmet efendi 'burada gavur yoktur' diye bizi kurtardı; sonra diğer Rum evlerine saldırdı, çünkü o Rumları değil, Mihail'i, Katina'yı korudu."
Bu planlı ırkçı kalkışma sanırım ilk kez bugün sokakta protesto edildi. Irkçılığa DurDe'nin Galatasaray'daki basın açıklamasıyla. Abdullah Gül aynı saatlerde Erivan'daydı. Türkiye'de bir şeyler değiştiği açık ya da artık değiştirebilme zamanı ve fırsatının doğduğu. Ama aradan geçen yıllar, çekilen acılar, çalınan hayatlar - işte bunların telafisi yok.
haklısın mulder. DurDe başarılı işler yapıyor bu konuda. baskın oran kampanyası da öyleydi. bir gözlem aktarılır sık sık. milliyetçi evlere bayrak asma kampanyalarında istanbul şişli'de en önce gayri-müslim azınlıklar bayrak asarlar. korktukları için. en zaından onların artık daha az korkmaları için bir şeyler yapmak gerekir.