ben saddam'ı sevmezdim. kaddafi'yi de sevmem. castro'yu seviyor muyum, bilmiyorum. Che'ye sempati beslemediğimi söylersem herhalde samimi olmam. bir gerillacı che. castro ve birkaç on arkadaşı ile birlikte savaştı ve küba'da batista diktatörlüğü yıkıldı. küba halkı özgürleşti mi tartışılır ama che, bir özgürlürlük sembolü, bir ikon haline geldi. rus lider stalin'den ise hiç hazzetmedim. rus devriminin tarihi çok trajiktir. devrimin neredeyse tüm öncüleri stalinci bürokrasi tarafından ortadan kaldırılmıştır ve stalinciler illüzyon sanatından hiç anlamazlar!
saydığım liderler 20. yüzyılın önemli simalarıdır. bence che'nin dışındakiler diktatördür ama o ülkelerin halklarından azımsanamayacak kadar çok insan bu liderleri severler. hem bundan hem de demokrasinin sınırlılığından, o ülkelerde yaşayan insanların bu liderleri sevmediklerini açıkça beyan edebilmeleri, bizdeki kadar zordur. böyle bir girişim hapis veya ölümle sonuçlanırdı.
ama, tüm dünya insanlık tarihine saygı duyan ve tüm milletlerin özgürlüğü için düşünen, kafa yoran şu yazar (ben), bakın ne kadar da kolay söyleyebiliyor onları pek de sevmediğini.
sevginin üzerinde anlaşılan bir tanımı yok. ama bence sıcaklık duymak, önemsemek/önemsenmek, anlayış gösterebilmek, öylece kabul edebilmek, değiştirme arzusu potansiyelini taşımakla birlikte, zorlamaya kapalı bir şekilde gelişim arzulamaktır. böyle bir sevgi bütünleşmeyi sağlar. ihmal etmez, çoğaltır.
üstelik sevgi, ihtiras veya bağlama/bağlanma hırslarından azade olarak, sevmeme hakkı da tanır. onu kibirsiz yapan da bu olmalıdır. "sevgi" sözcüğünü her duyduğumda kafamda beliren ikiyüzlü sevgi imajlarının dışında, sevgi demokratiktir aslında. ve monist "ya sev, ya terket" kalıpsözünden daha kötü durduğu başka bir yer de sanırım yoktur.
başlarken düşündüğüm konuya ismen değilse bile "fiilen" girmiş oldum. atatürk'ü sevmediğini söyleyen kadın üzerinden yürüyen tartışmayı kastediyorum. kadını tanımıyorum, hangi vasfıyla o programda olduğunu bilmiyorum. hangi islamcı grup adına söz almış? kişisel tarihi nedir, kimdir merak ediyorum. doğan medya'nın linç girişiminin zamanlamasından ve olan bitenden kuşku duyuyorum. 28 şubat'ı hatırlıyorum. darbeye gerekçe olan "aczmendilerin" sanki hiç olmamışlar, sanki rüyalarımıza bir hipnoz seansında zorla sokulup çıkartılıvermiş korku nesneleri gibi, nasıl da bir anda buharlaşıverdiklerini, ortalıktan kayboluverdiklerini anımsıyorum.
akp'nin kapatma davasında sona yaklaşılırken olup bitenlerle hafızama düşenleri aynı anda düşünmeyi hiç sev-mi-yorum!
0 yorum