29 Ocakta Davos’ta gerçekleşen Gazze konulu toplantıda başbakan T. Erdoğan İsrail cumhurbaşkanı Şimon Peres tarafından Filistin halkına karşı yapılan katliamın meşru gösterilmesine sert bir üslupla karşı çıkarak toplantıyı terk etmiştir. 1971’den bu yana her yıl İsviçre’nin Davos kentinde toplanan zirve ilk defa katılımcı bir ülkenin başbakanı tarafından dünya kamuoyunda önünde teşhir edilmiştir. Gerçi küreselleşme karşıtları her yıl Davos zirvesini uluslararası sermaye güçlerinin kendi çıkarları tarafından dünya ekonomisini şekillendirdikleri gerekçesiyle protesto ediyorlardı. Ancak zirvenin kendi sadık üyesi olan bir ülkenin başbakanı tarafından protesto edilmesi çok daha ses getirdi.
Ortadoğu hakları basta olmak üzere dünyanın birçok yerinde düzenlenen gösteriler protestocu başbakana destek mitinglerine dönüştü.
Bir diğer destekte İsviçre Parlamentosu Milletvekili Joset Nang, "Başbakan Erdoğan'ın aldığı kararı destekliyoruz. Çok yerinde ve doğru bir karar verdi. Kendisine söz hakkı verilmesi gerekiyordu. Biz zaten bu toplantının bir daha yapılmasını istemiyoruz. Kimsenin de bu toplantıya katılmasını istemiyoruz" şeklindeydi. Bunun yanında Dünya Ekonomik Forumu toplantılarının yapıldığı kongre merkezi önünde toplanan küreselleşme karşıtları göstericilerden Daniel isimli bir gösterici ise, "Başbakan Erdoğan'ın verdiği tepki çok yerindeydi ve Erdoğan'ı kesinlikle destekliyoruz. Erdoğan bundan sonra Dünya Ekonomi Formu'na değil, Dünya Sosyal Forumu'na gitsin. Orada görüşlerini dilediği gibi uzun uzun açıklayabilir. Türkiye artık ikinci dünya ülkesi değil. Erdoğan düşündüklerini istediği gibi söyleyebilmeliydi" diyerek açık desteğini sundu.
Bütün bunlar gerçekleşirken sözde Türk solu ve milliyetçiler homurdanmaya devam etti. Erdoğan’a söz verilmemesi ne karşılık gösterdiği tepki bir noktaya kadar normal yorumlandı ama toplantıyı terk edilmesi eleştirildi. Bazıları da Erdoğan’ı samimiyetsizlikle suçladı. Ortadoğu üzerinde İsrail ve Türkiye’nin hâkimiyet savaşının yarattığı gerilim Davos’ta su üzerine cıktı, diyenler oldu. Filistin ulusal sorununda önderliği El-Fetih’in uzlaşmacı siyasetinden dolayı elinden kaçırıp Hamas’ın önderliğine geçmesini hazm edemeyenler Erdoğan’ın Davos’taki açıklamalarını Şeriatçı bir partiye verilen bir destek olarak yorumladı. Irak ve Necef katliamını, Türkiye’de devletin Kürtlere karşı yürüttüğü siyaset karşısında Erdoğan’ın tavrının ya susmak ya da bu saldırı kararlarına ortak olmakla suçlanarak Davos zirvesinde gerçekleştirdiği protesto eylemi sahtekârlık olduğu çok geçmeden dillendirilmeye başlandı. Kendini muhalif olarak konumlandıran, demokrasi, barış, hukuk hatta sosyalizm adına siyaset yapanların Erdoğan’ın tepkisine karşı elli tane kılıf uydurarak eleştirmesi beklenen bir durumdu. Bu sözde muhalefet hamasetçileri eskiden olduğu gibi bugün de öküzün altında buzağı aramaya tam hızla devam ediyorlar. Epeydir düşünüyordum 1970’lerde Filistin işgaline karşı Türk solunun en radikalleri El-Fetih saflarına katılarak savaşırken bugün neden Filistin sorununa uzak durduklarını.
O dönemde Filistin sorununun siyasi iradesi Yaser Arafat önderliğinde El-Fetih idi. Bugün Filistin’de belirleyici siyasi güç Hamas’tır. Hamas’ın güçlenmesi yalnızca ne İran’ın desteği ile ne’de İslam diniyle açıklanabilinir. Ulusal soruna getirilen siyaset Filistin’de Hamasın belirleyici olmasını sağlamıştır. Burada dinin İslam dinin de büyük etkisi vardır. Emperyalist ülkelerin yüz yıllardır bölgeye dönük siyasetlerinde İslam dini aşağlanmış horlanmıştı. Emperyalistlerin iştahını kabartan Ortadoğu’nun doğal kaynaklarıydı. Emperyalist saldırılara karşı Müslüman halk anti-emperyalist karakterde bir duruş geliştirmiştir. Irak, Afganistan, İran ve Hamas bu sürecin bir parçasıdır. İslam dinin bu kadar güçlü olması da Ortadoğu merkezli oluşunda yatar. Son yüz yıldır emperyalistler sürekli Ortadoğu haklarıyla karşı karşıya gelmişlerdir. Halk bazen Arap milliyetçiliği ile bu saldırılar karşısında dursa da en belirleyici olan İslam dini olmuştur. Bu İslam dininden kaynaklanan bir şey değildir. Kiminin söylediği gibi İslam dini total bir dünya görüşüdür dolaysıyla hayatın her alanına müdahaleyi içinde barındırır dolaysıyla şeriatçılık Müslümanların (gizli veya açık) nihaiyi hedefidir. Bu bakış açısı bugün Ortadoğu’sunu, Türkiye ve diğer benzer ülkelerdeki din hassasiyetli siyasi partilerin güçlenmelerini anlamakta zorlanırlar. Bazen sevmediğiniz, düşüncelerine katılmadığınız insanların duruşlarını onaylayabilir hatta destekte bile bulunabilirsiniz. Neden bizim sözde solcularımız ve milliyetçiler insani bir duruş sergilemekte bile zorlanırlar. Bunların hiç mi vicdanı yok. Erdoğan’ın tavrını nasıl olur da şovmenlik veya samimiyetsizlikle suçlarlar.
Bu nasıl bir ideolojidir ki insan olmayı bile becertemez. Hem bir an Erdoğan’ın sahtekâr olduğunu düşünelim nedir yani sorun Erdoğan’ın samimiyeti mi yoksa dünya ekonomisinin patronlarının toplandığı bir zirvenin dünya kamuoyu karşısında teşhir edilmesi mi veya dünya emperyalist sistemin içinde güç edinen İsrail’in Filistin halkına saldırarak Ortadoğu üzerinde hâkimiyet kurma çabasının bir sonucu olan katliamın teşhir edilmesi mi, sözde demokrasiyi savunan batı toplumlarının bu katliamlara sessiz kalmasının teşhir edilmesi mi önemlidir, hangisi önemlidir beyler! Lütfen üzerinize giydiğiniz cellât gömleğini çıkarın!
Evet, yarın Erdoğan İsrail cumhurbaşkanı Şimon Pers ile tekrar görüşebilir. Davos’a da gidebilir Erdoğan. Bunlar beklenebilinecek şeyler. İnsansız uçaklar alabilir Erdoğan Ama Küreselleşme karşıtlarının düzenlediği Dünya Sosyalist Forumu’na katılmayacağını çok iyi biliyorum. Bütün bunlar eleştirilmeyecek anlamına gelmez. Eleştirirsiniz hatta sapına kadar eleştirirsiniz. Sol şunu beynine kazımalıdır; anti- emperyalistlik ne sosyalistlerin ne’de Kemalistlerin elindedir. Anti-emperyalist mücadelenin önderliklerine bakarak desteklenip desteklenmeyeceğine karar veremeyiz. Buna kimse karar veremez. Verenler dolaylı da olsa saldırgan emperyalistlerin saflarında kendilerini bulurlar.
Siyaset insanları kazanmak, güven vermektir. Ne kadar gerçek demokratsanız toplumsal sorunların çözümünde de o kadar gerçekçisinizdir ve doğru algılanırsınız. Eğer bugün siyaseten zayıf, cılızız diye yakınıyorsanız doğru siyaset yapamadığınızdan kaynaklanır.
Artık dünyayı sarsmanın o kadar da zor bir şey olmadığı, dünya kamuoyunun toplumsal tepkisini örgütlemenin hiç de zor olmadığını görmeliyiz. Yeter ki doğru siyaseti yapabilelim. Halka ön yargısız yaklaşıp anlayabilelim. Demokrasi ne askerlerle, ne Kemalistlerle ne’de milliyetçilerle gelecektir. Nüfusun ezici ağırlı Müslüman olan bir ülkede siyaset yapmayı herkes öğrenmelidir. Bugün Türkiye’de yaşayan Müslümanlar sözde demokratlardan daha demokrattırlar ve zihinleri daha açıktır. Erdoğan samimi mi, vicdanı var mı açıkçası bunlar beni ilgilendirmiyor. Beni ilgilendiren nüfusu bir milyon olan ve İzmir’in yarısı kadar bir şehrin dünyayı nasıl sarstığıdır. Filistin halkının direniş basıncı daha birçok başbakanı ve birçok Davos toplantılarını etkileyecektir. Bir gün gelecek küreselleşme karşıtı gösterici Daniel’in talebi gerçekleşecektir. Buna inanıyorum. Bunun için diyorum ki: DAVOS’A KİMSE GİTMESİN!
merhaba siteniz expoleri desteklenmediğini söyleyip sayfanız görüntülenemiyor, bilginiz olsun istedim.
http://halkingunlugu.blogspot.com/
evet, çok sağol, farkındayım ve çözmeye uğraşıyorum. şimdilik çözemedim... mozilla veya chrome ile falan sorun yok. ie problem oldu nedense... tekrar sağol